20091210

Bu işte bir yanlışlık var


Yenilir mi o ya? Hani detay için bakın falan

20091129

Gördüm de Böylesini Görmedim, Sevdim de Böylesini Sevemedim

Facebook'ta gördüm: Mustafa likes his own photo. Başka sözüm yok hakim bey!

20091125

Evet hıhı bunu yapcam bundan gayri


Bundan böyle fotolarımı kendim koycam arkadaş. En sevdiğim blog yazılarım aslında bana geçmişi en çok hatırlatanlar. E zaten ben bunları geçmişi hatırlayım deyü yazmıyor muyum. Al sana Erciyes, ben 20 yıldır bu manzarayı gördüm de 21. yıla gircem, 22 hak getire, olmuyor öyle! Bundan sonra böyle!

20091124

Süpersin Susan!




Albümü çıkmış, yok satmış. Amazon'da rekor kırmış 140.000 satmış. Budur işte ya. Suzan ya. Süpersin. Yürü be kim tutar seni!!!

Berrin'den nağmeler

Lost 2 Şubat'ta başlıyormuş.

O değil de tatil kötü oldu be, ne bu çat diye kestiler okulumu :( Bayağı bir boşlukta kaldım, dağ gibi işlerim yığıldı ve göz açıp kapayana kadar gün bitiyor.. Bi de üstüne slaughter bayramı.. Hoş değil yani. Gidilecek filmler: "A Christmas Carol" ve de "Cloudy with a Chance of Meatballs". Ne yazık ki hep türkçe seslendirme, ve de ikisi de çok az yerde var, daha da az yerde 3 boyutlu olarak. Dr. Horrible's Sing Along Blog'da Billy/Dr. Horrible'ın (yani How I met your mother'ın Barney'sinin) dediği gibi, balls.

20091122

2012 ve Perwoll Reklamları

Bu adam işini biliyor bence. Emmerich galiba, üşendim açıp bakacak
değilim lakin güzel bi film yapmış.Görüntü ve sesler müthiş, kurgu da
güzel. Sonda hafif sıçış. Ne o öyle! Mesaj kaygısı yaşamışlar resmen ama görülmeye değer. En azından Perwoll reklamları gibi değil.

Literatürüme Perwoll Reklamı diye soktuğum bu feci felaket reklamlarda hatun kişi yanındaki hatuna der ki: Oha süper çocuk, kıyafeti de çok siyah. Kız da der ki yok ya ne yenisi perwolle yıkıyorum, al bak.

Düşündükçe tüylerim diken diken oluyor! Şu köfteli film de gelmiş, sonracığıma A Christmas Carol da, Jim Carrey seslendiriyor galiba, iyi yani. O değil de Testere'nin yenisi gelmedi mi? Baktım daha girmemiş ilginç.

Geçenlerde sakal falan kestim, bi ara Lenin'e benzedim, ama Jude Law'ın bıyığı daha güzel gürleşsin öyle yapcam. Gür değil daha, napayım yaşım 20 daha!

20091121

Home Tweet Home

Okul nasıl da tatil yapıverdi bi anda ben de şaşırdım. Açıkçası beklemiyordum, hani sonuçta midbreak yoktu o yüzden sinirler gerilmişti ama domuz gribi hatrına okulu bir hafta tatil etti ve kurban bayramıyla birleştirdiler. Artık kurban diye domuz kesilir. Açıkçası bizim evde de bi haller olmuş. Maskeler var bir kutu, bi de efsanevi ilacı gördüm. Tamiflu! Prospektüsünü falan okudum, ilginçmiş. Kullanan var mı bilmiyorum ama %74 vakada kusma yan efekti varmış. Muazzam bir sayı. Hoş placebo'sunda da %50 küsür görülmüş. Demekki tamiflu diye lokum verseler o da kusturacak! Neyse bahaneyle eve geldim. Uçaktan iner inmez, ahan da Kayseri'nin havası dedim. Zira, Kayseri'de doğal gaz olmasına rağmen nedense kışları bir kömür ve odun kokusu pek bi yaygın olur. Soba ve şömine işi her ne kadar yıllardır ilgimi çeksede, sizinle bir anımı paylaşmak istiyorum. 3 hafta önce hayatımda ilk defa odunla ısınan bi eve gittim. Alışmışım kalorifere, bir de küçüklükten gelme ateşle oynamayı pek bi severim. Koyuldum ateşi yakmaya. Allam ne güzel bir olay o küçük ateşleri tutuşturup sonra o büyük odun parçalarının yanmasını seyretmek. Ateşin harı azaldı sıra da baltayla odun kesin onu sobaya atmak. Açıkçası pek bi sevdim ve yaklaşık 1-2 saat ateşe baktım! Evet sorabilirsiniz ateşe bakmaktan başka işin yok muydu diye? Olabilir lakin 2 saat boyunca sinema izlerken ben size bir şey demiyorum. Hem sinemadan, tv'den önce ateş izlerlerdi insanlar. Neyse ateş önünde uzun durunca vucut hararet yapıyormuş. Ben de şifayı kaptım sandım. Yatağa girince üşüme falan geldi. Meğersem ateşmiş. 37.5 derece ateşim olunca dedim kaptım influenza'yı, meğersem odun ateşine alerjim olmuş. Ev güzel işte, babamdan öğrendim. Hoş şimdi de pek iyi hissetmiyorum her an hasta olabilitem var, göreceğiz. Aman olmayım, tatil dönüşüne 3 tane sınav var, bir de paper! Hem de aynı haftaya, kimisi de aynı günü. Ne kimisi ya, 3ü aynı güne! Aha bi de sunum var galiba! Amanın, neyse evde olmanın tadını çıkarayım ben de. Ha, sonunda benim de twitter hesabım oldu, ilgilenen eklesin: http://twitter.com/otturgec

20091120

Tutuştum!

Oha, şaka maka şu an 4. sınıfın 1. döneminin yarı tatiline resmen girmiş oluyoruz. Hoş, domuz gribi tribine okul tatil etti iyi bişi bu, ama gene de ne bileyim ya, okul bitiyor ya, garanti'de staja başvurmuştum red geldi, hani iş için başvursam neyse de staj için niye reddediyorsunuz! İnsanda moral falan kalmıyor böyle olunca. Of zaten iş miş, bilemedim. Son sınıf olmak hiç de iyi bir şey değil!

20091112

hastayım hasta canım ister pasta

Bugün kesinlikle boktan bir haldeyim. Hastayım, istediğim halde derslerime gidemedim. Hasta olduğum için de uykuya ihtiyacım var. Ama arada bir vuran düşünce bombardımanını yaşıyorum. Düşünmekten uyuyamıyorum. Hani bazen aklından 3-5 tane düşünce geçer, kafan karışır, ne yapacağını bilemezsin ya, işte benim kafamdan 10-15, belki de 20-25 düşünce birden geçiyor ve ne istediğimi bilmiyorum. Ya da bir şey isteyip istemediğimi. Belki de oturup konuşmak isteyebileceğim bir iki insan var, ama bu saatte onlar da yok. Saat de aşırı geç değil, 03:23 falan.

Dışarıda ne güzel yağmur yağıyor, ama ben hasta olduğum için içeride tıkıldım kaldım. Yağmurda yürümeyi özledim. Buradaki yağmur her ne kadar pis olsa da. Olsun. Ben de kendime yeşil çay demlerim.

Aptal rüyalar hatırlatmasa keşke bazı şeyleri, rahat rahat uyuyabilsem, bir güzel unutsam. İnsanların insanlara muhtaç olması ne kadar saçma. Kimse tek başına düzgün bir hayat süremez. İlle de etrafında birkaç insan bulundurmak zorunda. Bence. Tek başında yaşayanların ya da hiç arkadaşı olmayan insanların mutlu olduğunu falan sanmıyorum. Yalan bunlar yahu. Yalan olması gerekmez, saçma bildiğin. Bazı insanlar da kendi kurdukları yalanlarla yaşıyorlar işte, napacaksın ki, onlar da öyleymiş, tanıyamamışsın demek. Sil. Kolay değil mi, görme, konuşma. Bana zor belki, ama onun için kolay demek ki, karşı taraf da siliyor aynen. Aptalca belki ama napayım, zor işte. Bir kitap olsa da okusam, ya da keşke kitapları hemen yalayıp yutamasam, okuyayım okuyayım bitmesin, kaybolayım. Bunun gibi şeyleri düşünüyordum en son yaptığım ödevlerden birinde, eğer bir şey yaparken kayboluyorsam, bilmediğim ama huzur dolu bir yere karıştıysam o zaman ben mutluyum. Mutlu muyum? Neden? Kendimi unuttuğum için mi, yoksa huzur hissettiğim için mi? Belki biri, belki diğeri, ya da belki ikisi birden. Ya da hiçbiri değil aslında mutlu değilim, sadece kendimi unutuyorum, kayboluyorum, karışıyorum satırların arasında ya da renklerin içinde ya da bir yere baktığımda. Mı? Cevabı yok ki bunun.

20091108

Böyle bir şey varmış, deneyim dedim

Tam olarak anlamadım ama eğer Microsoft World 2007 ki benim bu programı 2009un sonunda kullanmam ayrı bir enstante, yani eğer bu post'um blogspotta yayınlanırsa kısaca bir oha demek istiyorum çünkü yanlış algılamadıysam, burada yazılı olan şeyler höpürdenerek internette yayınlanabiliyormuş. Acaba renkler ya da fontlardaki
değişimleri de gösterebiliyor mu merak ettim.

20091103

Nobel'i bana ver Obi!

bu da kapak olsun millete. sonra sacmaliyormusum guya burada: KAPAK

Tatil

Allam son sinif olmak ne guzel bir duyguymus. Bilseydim daha onceden son sinif olurdum. Hos aptallik ettim gene 5 ders aldim, hadi 5 ders alan zihniyetimi gectim turevli murevli ders aldim, en cok koyan o bana. Ama olsun, yapilir bir sekilde. Hic kuskum yok. Netekim kendime 1 hafta ayirdim, dagda bayirda kestane topladim, soba yaktim falan. son siniflilik buysa gelecek donem yasadim bence ben, sadece 2 dersim var yihu! Al fransizcayi, al japoncayi! Ya da al Italyancayi gec. Kebap valla. Ama tez olsun onu yazayim isterdim. Neyse kismet degilmis belki mastera. Master olursa gene son sinif olabilirim ama sirf son sinif olmak icin de master yapilmaz tabi, doktoraya kadar yolu var hatta yurtdisinda doktora diyim, ama kasar. Yok askerlikten kacis icin super aga, yok doktora kiz veriyorlarmis. Yalan bunlar, kim neysi istiyorsa onu yapsin. Ben diyorum UN'e kadar gider, fazla kasmaya gerek yok o da olmazsa kafe-restoran tarzi bi yer isletirim, baktim o da olmuyor ya mcdonaldsta calisirim ya da franchiese midir nedir onu yaparim, kolay para. Ya adamlar zaten sistemi oturtmus, sifir hatayla ucuyorlar. Yedek klubesinde bile gordum. Mcdonalds falan guzel olusumlar. Tabi hele bi okul bitsin diplomayi elimize versinler o zaman gorurum kendimi. Ama sirket icin para kazandircam diye ustun ekonomi bilgilerimi niye harcayim dunyayi kurtarmak dururken. Merak guzel sey guzel sey merak!
Iste tatil zihniyeti, bu zihniyete bi de final haftasinda sahip olucam yoksa gayet ciddiyimdir.

20091026

Kaygusuz Dünya


Ben şöyle diyim, sen saat 6:30ta kalkıp vize almaya git, adamlar sana 2. hatta 3. sınıf insan muamelesi yapsın falan. Sonra Hasan Ersel'e proposal yaz. Sonra bi de ödev yapmaya çalış. Ha Ersel Bey kim falan diye bilirsiniz, benim gözümle gördüğüm Kemal Derviş olsa gerek. Daha iyi daha kötü bilemem ama Türkiye Ekonomisi diyince aklıma Hasan Hoca geliyor! Kalkıp rehbere şehri anlatamayağın gibi, hocaya da Türkiye şöyle yapsın, Merkez Bankası faiz indirse şükela olur diyemezsin. Yani dersin ama o kadar güven özveri ve tecrübe henüz bende oluşmadı. Hadi dedim de ne oldu yarın diycek çok saçmalamışsın Mustafa, senin bu dediğin ekonomi dersinde olmaz, türevsiz paper yazamazsın, yarak gibi çocuksun git lagrangelı, integralli modeller kur. Öyle Keynes baba, Görünmez el diyerek bu dersten geçemezsin. Zira, sözüm sana hoca! Böyle dersen eğer yarın, bi daha da derse gelmem. One minute. Yani herkesten dehşet matematik bekleyemezsin, bekleme hatta. Ben diyorum ki Hindistan nasıl ki IT'le gelişti, Türkiye'de bu paperımdaki olayı yaparsa şükela olur. Teori ama öyle, ha derstekle ona da razıyım dersen eyvallah, zorlayıp bişiyler yapcam, ha ama yok denklemsiz term paper olmaz dersen, güle güle!

Hani hayat bundan ibaret olsa arka planda La Vie en Rose çalardı şimdi lakin, insanın 7 saat dersi olup ertesi gün saat 10da ta şehrin öte yakasında uçağı olunca bir de üstüne yapılması teoride imkansız bir ödev verince... Anladınız siz onu, Mad World çalsın, Batsın Bu Dünya çalsın da, Hayat Pembe çalmasın, gülerler.

Onu bunu geçtim, şu vize için ne kabuslar gördüm ne sivilceler çıktı yüzümde, lanet olsun vize regülatörleri, lanet olsun TR'yi AB'ye almayan zihniyet. Sen çok yaşa Carla Bruni.

20091018

Italya Vizesi

Adamların istediği dökümanları toparladım. Aslında istedikleri dökümanlar yeterince fazla yine de ya daha fazlasını isterlerse diye düşünmüyor değilim.
Bir pazar gününe erken başladığımı zannediyordum, ama yaklaşık 3 buçuk saatimi, kantinde arkadaşlarla TOEFL ve GRE hakkında konuşarak geçirdim. Zaten last.fm sağolsun dinlediklerimi websitede göstermiş, hayatımın her yerinde karşıma çıkıyor ama olsun. Hiç yoktan iyidir.
Uzak İhtimal'e sonunda gidebildim. Hatta çok da sevdim. Güzeldi yani. Sevecen falan. Şimdi de sınava çalışcam bakalım nolcak, güya spora gitcektim olmadı. Bi de Italyan bir arkadaş akşam gel film izleyelim dedi. O iş de yaş. Yarın zaten vize olayına girişcem. Bilemedim, heycanlıyım yani.
Üff :/

20091009

Kültür-Sanat


Bu aralar can sıkıntısından oralara buralara gittim, paylaşayım hatta direkt bienalden başlayım.
11. Uluslararası Istanbul Bienali
Herkes aynı şeyi diyor, Brecth'in 3 Kuruşluk Opera'sının ikinci perdesiydi galiba, orada geçen insan ne ile yaşar sorusundan yola çıkılarak yapılmış ve bu konu etrafında toplanmış bir Bienal. Bienalin kelime anlamına baktığımızda anual tarzı yıllık bi anlam çıksa gerek ama diğer her yıl tarzında çevriliyor. İyi hoş, hatta her bir diğer yıl adı altında farklı bir şey işlemesi güzel ama fakat lakin, konunun kapitalizmin üstüne aşırı çullanması, yapay olmakla birlikte bol tekrarlı, tadı kaçmış sakız olarak aklımda yer bırakıyor. Savaş karşıtı söylemin ağır bastığı ve kapitalizme bu kadar yüklenildiği bir ortamda sanki sanatçılar anlaşmışlar da insan ne ile yaşayamazdan girip bu bienale zorlama davet edilmişler.

Kısa filmlerin uzun metrajlı çekilip, mesaj kaygısından çok sanatçıların varlığını öne koyması, ben söylemine odaklanmalarından doğan sıkıcılık ve belirsizlik ise kısa filmlerin ortalama 20 dakika olan katlanılmazlığına ayrı bir katlanılmazlık seviyesi biçiyor. Antrepo'nun sıcak ve havasız konuçlanması ve Uluslararası Kuruluşlar "tü, kaka" bende ayrı bir gerginlik yaratmadı değil. Lakin gelmiş, ve Istanbul'da böyle bienallerin olması çok güzel bir olay. Beni ayrı mutlu ediyor. Yine de daha güzel bir etkinlikler, en azından 2010 arifesinde pek daha bi beklerim.

SGM
Açılışı en azından bu dönemin açlışını Yeni Türkü ile yaptılar galiba, gayet güzel bir performans olmakla birlikte, açıkçası Derya'nın giydiği Ceteris Paribus tişörtü beni mutlu etti. Hoş ve eğlenceliydi, ortam da güzeldi, gençlik de dışarı çıktı. İyi, iyi yani. MFÖ de gelecek bu aralar, bilet bulunursa gidilir.

Sinema
Hala Avatar'ın çıkmasını beklerken, vizyona giren, girdiği halde izleyemediğim Uzak İhtimal insan ilişkilerine farklı bir açıdan bakıyor. En azından bakacağını umuyorum. Onun dışında sonunda Oscar ödüllü Departures'ı izleyebildim. İlginç ve güzeldi lakin, çok ruhaniydi. Yine de ister müzikleri isterse ölüleri bu diyardan uğurlasak da, asıl veda edenler onlardır diye haykıran, sempatik tatlı ve eğlenceli bir film. Onun dışında Yes Man'deki hatunun da yeni filmi geldi, o da güzel ve gidilesi. Aslında belli bir noktadan sonra tadı kaçan sakıza da benzese de karakterlerin özenle seçildiğine sevinip, rolün hakkının iyi verildiğini belirtirim. Özellikle Anal Girl repliği ile esas oğlanın apartmandan çıkışındaki dansı hafif bir gülümseme bırakıyor. Filmlerden bahsederken bir de Film Ekimi geliyor haftaya, Woody Allen amca yeni film çekmiş, haberim yoktu, bilmek iyi oldu. Gene NYC'de geçiyor, özüne dönmüş abimiz, sevindim. Onun dışında 9, Chéri, Monica Belluci'li Dönüşüm, ve Micheal Moore'un Kapitalizm'i ve ülkemize eşcinsel açılım olarak girecek Gel Porno Çevirelim festivalin benim için highlightları. Fiyatlar indirimli fiyatta hafta içi 3.5 diğer zamanlarda 8 lira, indirim yoksa da 12 lira.

20091001

Irlanda'ya bir iki


Bu İrlanda'lılar yarın referandumda hayır diyecekler, demedi demeyin. Böyle olursa Euro düşer, bizim borsa etkilenir, dolar da euro bazında değer kazanır. Ben öyle diyorum. Bu Irlanda'lılar bi kere hayır dedilerse bence değişmez. Çok kararsız var. Bi de belli ki bu adamlar referandum yapmayı çok seviyorlar. Eğer imzalanırsa Lizbon Anlaşması, bi daha referandum yapamayacaklar. İşte bu iş hiç hoşlarına gitmiyor kanımca. Bi de yeşil memleket ya, tarlalarına falan bişi der bu AB, öyle olunca bu iş yaş diyorum. Ama keşke, evet dense, bi anayasa olsa da Avrupa Birliği sonunda bi birlik olarak çıksa karşımıza. Göreceğiz yakında.

Sonradan edit: Evet der gibi gibi. Hayırlı olsun.

20090927

Ağızdan ağıza: Oral yolla pazarlama

Fikrimühim denen bi oluşum bir hadise var belki duymuşsunuzdur. Geçen de bi arkadaş sohbetinde duydum. Bundan da bir kaç ay önce Herballife devrimini ve insanların ayda nasıl 3432049248934894 $ yada € kazandığını falan duyup, ananı nası şey lan o dediğimi biliyorum. Lakin akla yatar bir yanı yoktu sanki, para veriliyordu galiba üyelik için sonra bu elemanlar sana paket veriyor, deniyorsun, etrafına: Ya kanka be çok zayıf gördüm seni, etine buduna davransana, ben de çok zayıftım bi ürün çıkmış MakeMeLarge diye, yidim yidim bedenim arttı falan. Tersi daha mantıklı da marjinal olmak lazım felan. Neyse işte, hal bu adamlar anamızı babamızı ve arkadaşlarımızı müşteri olarak kullandırıyor felan.
Aslında oral pazarlama çok mantıklı. Afedersiniz ama reklam çıkınca kanal değiştiren bir milletiz. Başka milletleri bilmem ama izleyen bir millet illa vardır. Ama mastercardın reklamı süper hani şu kankilerle olan danslı ve süper müzikli olan. Adamlar iyi reklam yapıyor, bulamadım foto yada kaliteli video. Neyse işte, bu oral yolla pazarlama böyle. Bizi kullandırıyorlar firmalara. Fikri gerçekten mühim bir insan olarak, ben başvurdum, ürün yollamalarını bekliyorum. İlginç olacağa benziyor. Seversem yolladıkları beleş şeyleri söylerim. Sistem iyi falan dediler, kötüyse gene söylerim. İsterseniz siz de bulaşabilirsiniz bu işe, siz de hediye ödül falan alabilirsiniz. Hoş onda da bin dereden su getireceklermiş gibime geliyor ama işte bakalım. Bence en güzeli parasını verim amazon.com'dan ya da ebay'den almak kardeşim. Istesem gittigidiyor da derdim ama ismini beğenmiyorum o ayrı.

bok sistem

Biliyorum biliyorum aslında hata bende. İkna kabiliyetim yok. Ama şu okulumda bir kere olsun yurtta sorun çıkmadıysa neyim ben be. Bu yurtlar yüzünden arkadaşlıklar bozuldu, ya da güzel şeyler de oldu, ne bileyim fedakarlıklar, yeni arkadaşlıklar... Ama her seferinde de bir bokluk çıkıyor yahu. Bir sefer de uğraşmasam olmaz zaten.

Güzel Haberlerim Var

Dün giremiyordum bugün giriyorum hayret bir şey. Çok da güzel oldu böyle. Ha neden mi bahsediyorum, blogspotta problem var demiştim ya hatta benim bilgisayara yönelik. Neyse, artık giriyorum. Bugün bi Türk forum sitesinde youtube'a nasıl girilir diye arattım orada host indirdim. Sağolsunlar giriyorum da video'larda hata veriyor. Yani bi tane bile izlemiş değilim. O yüzden youtube'da nasıl vidyo izlenir biri anlatırsa çok şık olur.

Efendim, ekim geliyor okullar açılıyor ben de tatildeydim. Malum 9 aylık tatil yaptım. Şimdi zımba gibiyim. Annem Ali Nazik yaptı, geçenlerde Gaziantep'te çok sevmiştim, ben de yaparım demiş sağolsun. Ben yemeğe kaçarken 2 tane bir şey yazdım yazlıkta atayım buraya, okunur belki.
PS: Kış geldi, ev acayip soğumuş.

Yazlıktan karamalar:

Hayatımdaki Kadın
20 Eylül

NP olarak tanıtmak istediğim hatun kişi, ismini vermek istemeyen bir izleyici değil, sinsice neredeyse izlemek istediğim filmlerin içine sızmış bir güzellik abidesi. Niye yani niye a bugün 21 eylül dur Natalie Portman'a obsesif bir şekilde ilgi duyayım olayının ilk adımını attım. Hatun bildiğin Prenses çıktı Star Wars'ta ona yuh demem yetmiyormuş gibi bi de bu hatun Leon'daki kızmış, hadi onu geçtim Closer'da da çıktı, Jude Law bana benziyor diyorlar, filmlerini izledikçe duygulanıyorum My Blueberry Nights da bu film kategorisine giriyor. Jude var, kızlar Jude'a veriyormuş mantığıyla indirmiştim bundan yıllar önce hatta geçen yılın ekiminde indirmişim, Norah Jones eyvallah onu biliyoruz da filmin baymaya başladıktan sonra ilerletirken karşıma çıkan Natalie'ye önce anlam veremedim sonra SW:Episode I'deki gibi direkt filmin başındaki casting'e baktım. Hatun orada. Oha dedim ve filme geri döndüm. Pardon ama bok gibi film yapmış bu Koreli arkadaş, ismini Casting'den gördüm.
Bu işler öyle kolaysa, ben de yapcam sanat ayağına sik gibi bir film. Norah iyimiş ismi kaba da olsa, ele avuca gelmelik.

PS: Filmin son 20 dakikasında not: Natalie'yi yirim yirim! Fuck you very much diyen
dillerini yirim!

Gençlik
25 Eylül

Tatilin son demlerinde, hem de havanın hafiften soğudu şu eylül sonunda, okulların da açılmasıyla birlikte insanlar hafiften yazlıkları terk etmeye başladılar, hatta çocuklu ailelerin hepsi gitti, havuzu bir sesssizlik, çalışanları hüzünlü bir telaş sardı. Şemsiyeler toplanıp, banklar yavaş yavaş depoya kaldırılıyor. Yaşlılar gazinoda otursun da okey'e devam etsinler diye
masalara daha dokunmadılar. Herkes burada yaşlı bazı bazı ilkokul çocukları var. En azından bu sabahki kahvaltıya kadar!!! Genç gördüm. Genç! Yazlıkta genç görmek kadar beni tiksindiren tek şey, kolukıllılar. Kolukıllılara girmeyeceğim, sadece gençlere takılıyorum. Mayolu bikinili
şen gençler! Brrrr. Yazlık denen aile yerleşkesine yılda 1 hafta geldiğimden ötürü ne kadar sosyal olursam olayım gençliğe karışamıyorsun. İşte karışamayınca ben bu gençlere küsüm. Çıkmasınlar karşıma! Tam da gittiler derken, karşıdaki 2. binanın 2. katında mayolu ve bikinili olarak dikildiler. Yüz ifadelerini görmesem de birbirlerine olan hafif dokunuşmaları ve sarılmalarında bu gençlik nereye gidiyor dedim. Ve bi kere daha nefret ettim. Yazlıkta tek genç ben olmak istiyorum, tüm dikkatleri bir magnet gibi üstüme çekmek istiyorum. Tek genç ben olayım ve herkes benim hakkımda konuşsun, yazsın, çizsin ama sezon sonunda bile başkaları oluyor. Bak nasıl da evin içine girdiler hamamböcekleri gibi, kim bilir neler yapıyorlar orada. Genç işte :( Yaşlılar naparsa yapsın, ama gençler yazlıkta yapmasın, yazlığa gelmesin. GEL-ME-SİN. Bir ben geleyim. Bi de Bayan Portman.


Yazlıktan geldikten sonraki not: Gözler yanıltıyor bu devirde, genç dediklerim 30 yaşında ya. Helal olsun gözlüklerim, helal olsun.

20090904

Filmden Sonra

Açıkçası insan önyargılarından kendini kurtarmalı, ki öyle yaptım: hakkını vereyim film çok güzeldi. Kalkıp filmden bahsedip, oğlum film şöyle güzeldi, kızım kesin izlemelisin demiycem. Dememeliyim. Çünkü aslında açıkçası iyi bir film takipçisi değilim. En azından bugüne kadar!

Filmlere olan ilgim gün geçtikçe artmakta fakat bu film benim şu film senin derken asla güzel bir filme ulaşamamaktaydım. Bu da gayet sıkıcı olmaktaydı. Ama öyle değil, bu sefer bir düzene oturtup götüreceğim. Bir movie chart yaptım. Filmleri katsayıya dizdim. Artık ona göre filmleri değerlendireceğim. Genelde bir film sonrası o filme 10 üzerinden not veririm. Ama aylar geçer unuturum ve kalıcı olmaz. İşte bu nedenle bu rating sistemini kendi kendime geliştirdim.
Katsayıları: özgünlük, konu, başlangıç, climax dediğim filmin çoşku noktası, son, kurgu, bağlayıcılık, müzik ve görüntü, oyunculuk olarak 9 parçada bölüştürdüm.
Örneğin bugün içgüdüsel olarak 7,2sel dediğim film hesaplamalarıma göre 7.4 aldı.
Ama tutarlılık bu denli fazla değil. Kara Şovalye gayet başarılı olmasına rağmen 8.35 ile beni şaşırttı. Yoksa 9 üzeri verdiğim ilk ve yegane film oydu. Neyse böyle kendi çapımda girdim film olayına. Kim bilir kendi filmimi bile çekerim.
Aaa bu arada Slumdog Millonaire güzel filmdi. Hatta biraz da benim fikrimdi. Olmadı.
Demeyeceğim dedim ama: İzleyin, güzel filmmiş.
Bağlayıcılığına 9 vermişim mesela.

Filmden Önce


Aslında kendime prensip getirmem gerekiyor. Fragmanını izlemeden gittiğim her fil büyük bir hüsranla sonuçlandı hayatımda. Yani, aa film, bilet al gir şeklinde kamikaze bir film izleyicisi olan tecrübelerim. Bana ısrarla bi daha yapma bunu diyor lakin, duyan mı var!

İşte hal böyle olunca Orphan denen filmsel oluşuma Ömür'le gidiyorum. Yakında filmle ilgili izlenimlerimi ve tecrübemi yazacağım. Aslında CNBC-e'de fragmanı izleme şansına sahip oldum o yüzden kötü olamaz diyorum ama The Children denen ve Türkçemize Histeri adı verilerek katılan tek yıldızlı film'e de ne kadar kötü olabilir ki diyordum.

Dediğim gibi tek yıldız: *
Ha bu arada filmin afişini de takdir etmeliyim. Wierdo!

20090901

Napolyon'un hakkını Mustafa'ya

Bugün dağ büyüktü, en azından bugün dağ gerçekten büyük gözükmüştü gözüme. Sadece dağ değildi büyük olan. Şehir daha bir modernleşmiş, modernleşmekle kalmamış büyümüştü. Hacimsel bir büyüklüğüktü ama o devasa dağın yanında nasıl bir şehir bu kadar büyük gözükebildi gözüme bilmiyorum. Sadece şehir ve dağ da değildi büyümüş olan. Arabalar büyümüş, güvercinler de büyümüştü. Uçaklar, yollar, caddeler ve bankalar. Saat 4te başlayan günümde afedersiniz ama Mustafa Jr. da bayağı büyük geldi gözüme. Bunun nedeni saatim sapmaksızın tam saat 9:00'ı gösterdiğinde yapmış olduğum telefon görüşmesiydi.
"Hesabında sorun yok, Yenişehir hesabından parayı çekcem de; alırsın sen o parayı" KYK ya da YKY ama kesinlikle YKM değil. Bir yetkilinin verdiği bu açıklamadan sonra hızır gibi ilk işim, çok sevdiğim ama beyazlığında tiksindiğim ve sokaklarda kararttığım adidasımı giymek oldu. Saat 5ten beri jean pantolonla duran bünyeme iyi geldiğini hissettim. İşbu nedenle olsa gerek kapıyı çekip kitledikten sonra, Che'sinden tut da Brad Pitt'ine kadar herkes gülümser bir ifadeyle selam verdi de ben almadım. Hayat güzel, sokaklar güzeldi. Hızlı ve emin adımlarla ilerlerken karşıdan karşıya geçtim. Yol vermeyen araçlara selam ettim. Aceleci kalabalıklara sakinleşin mesajı verdim, ama içim kıpır kıpır. Gözlerim fıldır fıldırdı.
Tansiyonum ölçülse alet patlar, beni durdurana bi de ben patlardım. Duramazdım. Gözüm bir boğa gibi tek rengi arıyordu. Kırmızı. Hiç işim olmadığından olsa gerek 20 yıllık Kayseri ikametimde zerre kadar dikkatimi çekmemiş kırmızı geçenlerde gene bu iş için gittiğim Kale Yanından Eve dönerken dikkatimi çekmişti. Aaa bi kırmızı da burada varmış diyim iç çekmiştim neyseki mektup yollayacaktım da o bahaneyle kompanse etmiştim. Kırmızıydı aradığım. Ne Milli Kütüphane önündeki bayrağın kırmızısı ne de Avea kırmızısı. Sırayla Turkcell ve Vodafone'u geçtikten sonra. Kırmızıyı gördüm. Kale Yanı Kırmızısı kalabalıktır diyip, içeri girdim. Burası ise düşündüğüm gibi boştu. Sanki beni bekliyorlardı. Hemen emin bir şekilde, Yenişehir hesabımdaki parayı istiyorum dedim.
-Hesap cüzdanı.
-Yok!
-Kimlik fotokopisi
-Aslını versem.(İşte Kırmızının farkı buydu! Talepkardı. Ama işveli ve cilvesi beni ana hedefimden şaşırtamazdı)
Bir devlet binasında bulunmaktan hiç bu kadar mutlu olmamıştım ta ki kırmızıdaki kadın, yoldaşlarımdan bahsedince:
-Çok Mustafa Özer var!

Maalesef kırmızı beni hayal kırıklığına uğrattı, bilgiler güncel değil, git fotokopini çek öyle gel dedi.
Gittim, şehir küçülmüş, yollar eskimiş, insanlar pörsümüştü. Lağım kokan sokaklar, böcek gibi kaynaşan insanlar sarmış, Hayal Pastanesi'nde kimseler kalmamış, yanındaki elişi satan yer kepenk bile kaldırmamıştı. Dağa baktım, tepe gibi kalmış orada hüzünle bana bakıyordu.

Bir yandan da doğduğum şehrin havası bir promosyon kapağı gibi "Yeniden dene" diyordu.
Şimdilik 9:59saat, devamı birazdan.

--Devamı--
Ne birazdanı saat 12:19a kadar sürdü çilekeş yolculuğum. Lakin, mutlu sona ulaştım. Kırmızı benden 30 TL alsa da borcunu ödedi bana. Kırmızıyı seviyorum. Hoşlandığım kız da kırmızı giyiyordu bugün. Hani sevdiğin değil de uzaktan süzdüğün olur ya. İşte kırmızı giymiş. Perdeye baktım o da kırmızı. Meğerse hayatın anlamıymış kırmızı. 200TL de pembemsi kırmızı! Benim Adım Kırmızı.

20090831

Bilgilendirme

Tam olarak anlamış değilim lakin, blogda bazı sorunsallar yaşanmakta ve ilginç bir şekilde her bilgisayardan yazı girememekteyim. İş bu sorun halledilince, tatilimin bitme sırası olan 1 Eylül ki kendileri yarındır, yazmaya çalışacağım! Şimdilik sadece bunu bildirir, Var mısın Yok musun'uma dönerim.
Saygılar!

20090730

Damat var mı Diye Soruyor Ninem

'3G
Erasmus strikes back yapıyor resmen. Şu lanet ve nalet Facebook neden ve niçin fotografların kondugu bir yer oldu ki, acaba hiç girmesem mi? Enteresan, işe yarıyor ama ne biliyim Praterdorm olsun, şehir olsun, ne biliyim arkadaşlar olsun, vardılar yok oldular çok pis bi duygu. Bence kimse exchange olmasın. Brrrr! Neyse ben gene mentorluğa başvurdum, ucundan kıyısından exchange olayım. Hoş Avustur Peter'la arasıra karşılaşmıştım, sonra 3-5 kişi ülkeye de geliyor ver her zaman için dönebilirim Viyana'ya ama her şey mi aynı olacak, yok hiç bir şey yerli yerinde durmayacak mı? To be or not to be durumları. Neyse akşama otobüsle başkent Ankara'ya gidip TCMB stajımı yapacağım. 5 aylık staj olur mu demeyin. Şekil A da oluyormuş, hazır elim değmişken bir şeyler daha var programımda. S ile başlıyor, 5 harfli ve sonunda V var. S.I.N.A.V: Açılımı: Süper Ikındıran Nihai Amerikan Vikviki. :/ Cıssss. Neyse giriyim, çıkınca söylerim. O değil de 3G geldi ben hayatımda halen değişmiş bir şey bulamadım. Belki aptal, ışıklı Nokia 1100'ım etkisi çok büyük. Param olsa başka işlere yatırırım. Hoş iddia'da küçük ufacık meblağlar geliyor ama TCMB, yani hazineye yakın bu kadar yakın bir yerde, Türkiye'de paranın en yoğun olduğu yerde olcam, ama yine de 3G'm olmayacak. Belki Abdullah Gül görür de telefon verir kim bilir. Bekle Ankara, bekle beni Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti, Açılımların Şehri. Stajer geliyor! Dıtdırııığ dııığ!

Sonradan gelen fikir: O değil de benim telekominikasyon şirketim osla, 3N diye tanıtırdım. Yok 3G+ yok Avea 3G yok Merak Güzel Şey, Güzel Şey Merak. Hiç biri kesmedi beni. 3N diye tanıtcan, ooh tadından yenmez. Ben dedim, aklı olan dinler. Milliyetci memleketiz ne tekim. Of Nerede, Nasıl, Niçin diye de kampanya yapardım. Aptal bu telekomcular. 3G de neymiş. 2G yi gördük mü ki? Git allasen.

20090728

DO IT FOR HER


Sanırım şimdiye kadar ki en güzel "The Simpsons" bölümünü izledim.. Evet.. Az önce.. 21 mi 22 mi kaç sezon oldu bilmiyorum ama The Simpsons ailesini seviyorum. Her bölümünü kaçırmadan izlediğimi iddia etmeyeceğim fakat sanırım çoğusunu izledim. Bu defaki en güzeli idi. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama Groening miydi ne producer ın adı, hah işte o adam.. Konunun içeriği açısından mecazlandırmak gerekirse, mecazi anlamda Hindistan da başlayan bir bölümü Kanada da bitirebiliyor adamlar. Simpsons ı işte o yüzden seviyorum. ilk 5 dakikasını izlemek hiçbir zaman sana 6. dakikada ne olabileceğini tahmin etmen için yeterli değil. Hatta o kadar hoşuma gitti ki bu bölüm Simpsons hakkında teoriler üretmeye başladım dışı küçük içi büyük kafamda. Simpsons diyorum acaba Simple dan mı geliyor, sıradan bir Amerikan ailesi sıradan bir amerikan kasabasında(Springfield) yaşıyor. Başlarına sıradan olaylar geliyor. Bölümlerin sonu sıradan bitmese de başları normal başlıyor. Biraz araştırdım. Kimse böyle bişey dememiş. Aman ne diyorum ben!

En güzel bölümü izledim, evet. Maggie'nin doğumunu anlatan bölümdü. spoiler yapsam mı? ıııı?! bu kısa tereddüt için çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan özür diliyoruz. Dizi en doğal haliyle, Homer Bart Lisa nın Kara Şimşek in modifiye halini izlemeleri ile başlıyor. Sonra Marge onların hep tv izlediğinden ve hiç ailece vakit geçiremediklerinden yakınıyor ve tv yi kapatıyor. Fakat konuşacak hiçbirşey bulamıyorlar. Bu nedenle eski fotograflara bakmaya karar veriyorlar. Lisa nın ve Bart ın fotografları çok fazla ama Maggie nin hiç fotografı yok nedense albümde. Tabi ki Bart neden Maggie nin hiç fotosu yok diye soruyor ve Homer,"Bunun hikayesi çok uzun ve güzel" diyerek, Marge ı nasıl 3. kez hamile bıraktığından, kendi hayallerinden, nükleer santralden ne kadar nefret ettiğinden ve bowling i ne kadar sevdiğinden bahsederek Maggie'nin doğumuna kadar nerdeyse herşeyi anlatıyor. Güzel olan kısım en son görüntü.(yukardaki resim)Bu son görüntü aynı zamanda neden maggie nin albümde hiç fotografı olmadığının da sebebini açıklıyor. Kendimi, sevimli bir kedi köpek veya bebek gördüğümüzde çıkardığımız "aaaawww" sesini çıkarırken yakaladığımda, En güzel Simpsons bölümünü izlediğimi anlamıştım.

merak ne güzel şey, güzel şey merak. Merak edenler için 6.sezon 13. bölümmüş "And Maggie Makes Three"

20090720

40


Aya çıkmanın 40. yılı. Vauv! Bence yalan. Çıkmadılar o zaman. Yalan söylüyorlar. Ama yine de küçük bir adım falan ayağı iyi iş yaptılar. Ben oldum olası komunistleri sevmiştim. Pis Amerika, kaka Amerika. Öyle.
PS: Hayır yani 40. yıl niye kutlanır yani. 41 kutlasalar da maşallah desek. Kutlama niye bi de?

20090718

Saksıdaki Çocukluğum

cute boy
Bir insanın, hadi spesifik olayım 20 yaşına gelmiş bir gencin evime gidiyorum dediği yer, bütün hayatını yani son 20 yılını harcadığı, doğduğu büyüdüğü yer ise uzun bir aradan sonra evde gördükleri bazı anıların ve kişilerin hayaletlerinden ibaret olmaya başlıyor bugün bunu fark ettim. Yazlıktan geldikten sonra, annemin hadi evladım çiçekleri sula demesiyle başlayan nostaljik gerigidişlerim yani lost'vari flashbacklerim beni sarhoş misalı geçici hafıza kaybına uğrattı. Yani, ne oldu nasıl kendimi balkonda buldum ve o saksıyla karşılaştım hatırlamıyorum sanki uzaylılar ışınladı beni. Efendim, eğer yüz profilime dikkatli bakar iseniz kafamdaki yarığı görebilirsiniz. Tamam dramatik oldu, kafamdaki yarık değil yaraizi diyeyim. Diklemesine değil de paralellemesine bir suretle şimşek şeklinde zühur bulan yara izim kimilerince Voldemortla olan savaşımdan kalmış bir relic kimilerince ise yer çekiminin bana saksıyla buluştuğumda toprağın verdiği armağan. Her ne tekim, insan bu ya, bilmem belki siz de yapmışsınızdır, evdeki en büyük saksının içine küçükken bir sürü ıvır zıvır koymuştum. Ne koydum, neleri koydum; unuttum tam hatırlamıyorum ama, üzerinde doğum yılı yazan paralarım, kalemtraşlarım, küçüknotlar yazdığım kağıtlarım, katlettiğim sineklerin toplu mezarları, arkadaşlarımdan çaldığım belki ödünÇaldığım erdevatlar ve benzerleri. Bakıyorum da, pihuuuu! Onlarca, binlerce şey gömülüdür, ve toprağın altından, saksının içinden bana seslendiler. Ama her şey bu kadar statik değil tabi ki. Eskiden evin adresini sorarken hatta ne eskisi geçenlerde GoogleEarth'ten arkadaşa evin adresini gösterirken bak stat burası, geç stadın olduğu caddeyi, 5. bina bizimki derdim. Derdim demesine ama nasıl, nerede, ne zaman yıktılar eski stadyumu bilemedim. O stadyumun da anısı var. 19 mayıs gösterileri! Evet, o pankart açıp aptal gösterilerden ortaokulda kaçmışlığım olsa da lisede zorla dans ettirdiler. Hem de önce step, ardından da dans! Aslında dans olsun step egzersizleri olsun bunlara lafım yok, lakin efendim bunu niye abartıyorsunuz ki. Beden dersinde hadi çocuklar top oynayına dönen bir gurüh olan çocukluğumda, erkeklerin futbol, kızlarınsa harbi kızlar napıyordu? dönemden geliyorum. StarTV'de spor haberlerinin jeneriğinde sadece futbol topu gözükür, salt futbol haberleri olurdu. Sonra pazar günü bizimkiler, bazen cuma günü de Levent Kırca'nın olacak o kadar'ı. Şimdi giderek 90larda çocuk olmanın ince detaylarına girdim, özür olsun. Ama efendim, ben burada, bu evde böyle yaşadım. Aynı televizyona kimbilir kaç yıl baktım. Baktığım Erciyes'in manzarası kim bilir kaç yıl aynı kaldı. Karşı binadaki kız nasıl büyüdü, çatıdaki sokak kedisi kaçıncı yavruya hayat verdi ben bunu bilirim bunu söylerim. Kalkıpta Mango'daki indirimden ya da Rock'n'coke falan bunlarla ilgili ne yazsam havada sinek, solda sıfır kalır.

0

Öyle işte.

20090717

Yemekteyiz

Faton bey! Pembe servis tabakları, pembe peçeteler. Piyano ve garip yemekler. Özlemişim bu programı. Bana Viyana kapılarında yemek yaptıran program bence bu!

20090715

Bir Yazlık Rüyası

Sahil, kum, görece güzel vucutlu erkekler ve kadınlar, deniz, güneş, gençler. Karıştır karıştır ne çıkıyor ortaya. Seks! Lanet olsun kim bulduysa bu işi. Hani umrumda olmasa çekicilik seksilik bence sanmıyorum yer yer yer, hareket etmez göbek yapardım. Yani öyle geliyor bana. Aslında ben ne yapıyorsam kendim için yapıyorum. Aynada belimdeki beyazlığa bakıp, iyi iyi yanmışım diyorum. Sanmıyorum başka bir kız evladı oha mayo izine bak çok seksi demez. Dememeli, diyorsa da uzak dursun. Parfüm de aynı olay. Seversem kendim için severim ama bazı bazı görüyorum aha bak o bunu seviyor falan. Biraz gelişin ilerleyin ya. Aynı mantıkla, 100lerce liralık ayakkabı giyen kızlar, lafım size. Oha ayakkabıya bak kesin verir bu kız ben demiyorum. Diyen de tanımıyorum. Ha kendi taşımı kendim taktım ayaklarında o ayakkabıyı giyiyorsan hakkım helal olsun. yok öbür türlüyse, git türlü ye. Iyk, patlıcan kuşbaşı et domates ve KABAK! Pardon kendimi iyi hissetmiyorum, gidip iki kulaç atayım da kaslarım gelişsin.
Öyle. Her yaz bu böyle. Her yaz ayna karşısındayım.

20090710

Renkli rüyalar mı dedin?

Yaz. Sıcak. Yapacak bişi de yok ulan. Aptal çalışma bursundan haber beklediğim için hiçbir yere de kıpırdayamıyorum. Sims2 yükledim ben de dün gecenin bi yarısı, çalıştı çalışmasına ama oynayamıyorum da. Minik keyboard tıkırtısı ve minimuma getirdiğim laptop ekranının ışığı aynı odayı paylaştığım ablamı rahatsız ediyor çünkü.. E napiim babam da uyuyakalmış salonda kıyamadım hiçbirine yattım uyudum. Uyudum uyudum rüya gördüm.

Saçımı yakın zamanda kestirmiştim, şimdi de başkasına kestiriyormuşum ve çok felaket bir sonuç çıkıyormuş. Keşke kestirmeseydim diyorum, annem de hiç takmıyor, kestirmeseydin napiim diyor. Sonra da robot istilası için yemek yapıyoruz, sucuklu yumurta (nedense) sonra da buzdolabındaki su şişesini (ve cidden böyle mor bi termos var işte buzdolabında gerçekte) alıyorum susuz kalmayalım diye. Sonra da benim odama saklanıyoruz bikaç kişi kapıyı iki kere kilitliyorum, yatağıma yatıp uyuyorum ve ertesi gün kalktığımda hasta hissediyorum kendimi, zaten saçım da çirkin. Aynaya bakıyorum yanımda ablam var, o da iyi misin diye soruyor cidden hasta gözüküyorum. Galiba robotlar biyolojik silah kullanıyor deyip pencereden bakıyorum ve caddede robotlar var ve de kaçışan birkaç insan. Üzülüyorum sonra robotlardan biri taa uzaktan görüyor beni, ben de perdeyi kapatıyorum ama bir fireballa benzer bişi atıyor isabet etmiyor neyse ki. Uyanıyorum bir bakıyorum saat iki buçuk olmuş bile. Anam günün yarısı geçmiş.

Ne boş ne boş bir yaz bu böyle.

Kelimeler

Teoman. Aptal herif. Ama iyi şarkı yapıyor bence.
Tayyip. Aptal herif. Ama iyi siyaset yapıyor bence.
THY. Aptal havayolu şirketi. Ama iyi iş yapıyor bence.
Kapitalizm. Aptal olayımsı. Ama bir işe yaramıyor bence.

Taksiyle Atatürk havalimanına gelirken, taksiciyle ki kendisi CHPli bir taksici, bayağı muhabbet yaptık. Seviyorum bu kafadan adamları. Hesaplarıma göre, CHPnin oy artışları bu şekilde giderse 2030lu yıllarda iktidar olur, ama salt matematik bir işe yaramaz. Ha matematiğe lafım yok, matematik demek çok şey demek. Nicholas Cage'in bir filmi geliyor, böyle sayısal şeylerle geleceği falan tahmin etmek gibisinden. Sonra fibonacci sayı dizilimi var ki, o da bir şey ifade ediyor. Neyse işte, taksiyle Atatürk havalimanına geldikten sonra, kontrollerden geçtim. Amma kontrol ediyorlar, ayıptır günahtır. Baktım yaklaşık 1 saatim daha var, internete girip blog yazayım dedim Teo dinlerken. Bir de baktım ki internet için iştecell falan olmak onun için de para ödemek falan gerekiyor. Kapitalizm işte. Duh. Ben de insanlara bakayım dedim. Sosyalizm hesabı. Çeşit çeşit insan var burada. Karşımda birbirinin tıpkısının aynısı iki kadın, ama belli ki farklılar, biraz da önümde göğsüne gelişmiş sarıya boyanmış saçıyla mesajlaşan bir kız, bir de şapkasıyla bağdaş kurup oturmuş, bilgisayar kullanan bi çocuk. O çocuk benim. Hoş kimi çevrelere göre çocukluğum kalmamış. Efendim, 20 yaşında olup nasıl bu kadar büyük gösterebiliyorum ben de bilmiyorum. Neyse ondan yana sorunum yok, sorunum başka. Kıtalar arası büyük bir sorun. Canım Chiara'm gelecek ay Istanbul'a trenle gelecekmiş. Süper bi duygu. Ama Teoman niye devreye giriyor ki? Ya da biz insan oğlu neden şarkıları kendimize bağlamak zorundayız ki? Bi de üçlü kombo yapmış albümünde, kombo olmasa dahi 4 şarkıdan 3ünü çok seviyorum. Albüm Renkli Rüyalar Oteli. Aslında iyi de isim. Geçen de ben de bir kitap gördüm D&R'da adı da Butik Oteller Rehberiydi. Kitap yazarsam konularından biri bu olur bence. 9 aydan sonra Kayseri'ye döncem, bi gün kalcam hooop Mersin sonra Ankara stajı sonra da Istanbul umarım. Üf be Teo yapma bunu bir daha, böyle şarkılar söylüyorsun etkliyor beni. Şşşş.

09.07.09

20090704

mektup

Bir insanın en iyi arkadaşına bi mektup yazması ne kadar zor olabilir ki? Alıcaksın kağıdı kalemi, döktüreceksin işte... Lan ne döktürebilirsin ki diye kalıyor insan. Ne bileyim yazamadım yazamadım işte. Bahanem de yok ya da ne yazacağımı bilemedim mi desem. Mahçup oluyor tabi insan, sonuçta doğum günü hediyemi bi mektupla önceden yollayacak kadar düşünceli bir insancıkötesi varlıktan bahsediyoruz. Tamam mektupta ne paraladığı ya da yolladığı hediye önemli olsa da düşünce kadar da değil aslında. Özür olsun diyorum ama yine de ortalıkta bi delik olarak kalıcak bu da, hatta arada bi bozuk atmasına neden olabilecek bişi biliyorum... Zaten moralman üzgün ve bitkin ve yaralı bi biçimde dönücek arkadaşım - her ne kadar gizlemeye çalışacak olsa da - ve ben onu gidişinden önce bi postadaki mektup kadar sevindiremiyorum, bu da ne kadar boktan bi arkadaş olduğumu gösterir herhalde. En azından uğurlayamadığım dostumu karşılayacağım, o da bi nebze iyidir umarım...

20090701

And Then There Were None

trt
Yok yani hatırlıyorum falan böyle o günleri, o günler dediğim de ilk geldiğim Viyana günlerini bi acayipmiş. 10 dakika yürüme mesafesine metroyla gidip adamlara yer sorup yanlış adres almışlığım. Tam pes ederken, binanın tam önümde olduğunu görmem falan. Hani onu geçtim, daha ilk haftamda 70€luk metro cezam falan. İlginç geliyor, 6 ay falan ama daha bi uzun geliyor. Hele bi de yaptığım gezileri falan sayarsak ohoo. Aslında planlarımdan birisi, gezi anılarımı yazmak. Ben yazmak diyorum. Elin İngilizi, kitaba dökcem diyor, hani o yazsa okunur, Biricit Cons okumuş Hari Potır yazmış adamlar bunlar, ha ben yazsam kimse okumaz o ayrı. Neyse işte ikincisi hani benim bi sözde questim vardı Gargoylar işte onu da deviantartıma aktardım.

Anılarımı bu postta değil de yakın gelecekte aktarcam. Bugünün aslında büyük de bir önemi var çünkü belediyeye gidip de-register olup resmen Wienerlık ünvamımı verdim. Aslında üzücü bi olay. Neyse ki Japon bir arkadaşımla gittim de görece kolay oldu. Genellemeler ve Japon balıklarından bahsetmiştim, şimdi de genellemeler ve Japonlardan bahsetcem. Arada ve bağlacı olduğu için kesişim kümesinden bahsetcem. Harbi süper adam bu japonlar takdir ettim. Kibar ve sadık insanlar. Bugün benimle belediyeye gelen arkadaş biraz bu aralar üzgün, çünkü bütün tanıdıkları tek tek gidiyor. Aslında en yakın arkadaşı olmuşuz haberimiz yok. Çünkü çekingenliklerinden ötürü olsun fazla sosyalleşemiyorlar ve kendi içlerinde kalıyorlar fakat Akdeniz kültürünün getirisi olsun ki bunu İspanyol, Yunan, İtalyan ve Türk karması oluşturuyor, sosyal bir dehlizde buldu kendisini, fakat onun gibi 1,5 yıl değil, bu karma 6 ay kaldı ve temmuzun başlamasıyla teker teker gitmeye başladı herkes. Üzüntülüyüz ama belli etmiyoruz, beni en çok üzen en son gidenlerin biz olması. Hoş Chiara'dan ayrılmak acı verici ve düşünmesi bile acı veriyor ama, "yapacak bir şey yok" Zaten son günlerdeki meşguliyetimiz bizi pek yalnız ve başbaşa bırakmıyor. Ama eminim yakın gelecekte görüşeceğiz. Görüşmek zorundaymışız gibi hissediyoruz, kim bilir ne olur ama zor be anne, çok zor diyesimiz var. Taichi, Japon arkadaş, beni uğurlamaya Chiara ile birlikte gelecek. 2 kişi olmaktansa 3 kişi olmak daha güzel sanki çünkü ayrılık bu zor. Neyse düşünmek yazmak bile iç acıtı. Viyana'dan, erasmustan ayrılmak tabi o da zor ama acı vermiyor. Ama arkadaşlardan ve sevgiliden böyle ayrılmak. Zor ulan zor!

Dönüşten bahsedelim biraz da. Galiba gelirken 15 kiloyla falan gelmiştim galiba 20 kilo olmuştur görcez şimdi, kirayı da ödedim bi tek depozito almak kaldı, umarım depozitoyu da alırım çünkü cumartesi gidiyorum. Saat kaçta uçağım tam olarak bilmiyorum belki bilmek istemiyorum, sorun o değil, toplanmak. Dağınık bir kişiliğim olabilir, ama bu dağınıklığı toplamak zor, ayrılmaktan daha zor. Anılar falan. Zor işte zor, zor. Herkes gitti teker teker, dün yunan kız Giota, bugün Perulu oğlan Diego, 2 gün sonra ben ve o. Öyle işte, en azından önümüz yaz. Kusura kalmayın, yazmak içimi dökmek istedim, konuşacak kimsem yok. Çünkü olay basit ama yaşayanın gözünde büyük oluyor. Kim bilir belki gerçekten de büyüktür. Falan filan. Zor.

20090630

Genellemeler ve Japon Baliklari


Yaziya once baslik mi konmali, yoksa yazi yazildiktan sonra mi baslik konmali?

Bugun aklimdaki soru tam anlamiyla bu. Yani bi olaya basliyorsun ama adini koyamiyorsun. Hayir bu bana da oluyor sana da oluyor ötekine de oluyor. Viyana Ekonomideki son gunumun bugun oldugunu varsayarak gecmise soyle bir bakiyorum: hani erasmus gidiyor diyorlardi. Evet gittim ama bence bi etiketten ote bir sey degil. En azindan boyle diyerek kendimi avutuyorum. Tamam dunyanin en yasanilacak sehirlerinden biri olabilir ama dunyanin en guzel sehri degil bi kere. Tabi bu da goreceli bi kavram, sehri sehir yapan insanlar ve hatiralar. Mesela Paris'e ilk gittigimde hic hoslanmamistim. Alabildigine yagisli, hatta burnu havada bir sehirdi. Arogant diyesim var, nokta. Ama o arogantligi son gidisimde kucak acarcasina gunesle karsiladi beni. Benim icin Paris, Paris'ti ve Paris olarak kalacakti. Belki Eiffel Kulesi'ni gorecektim, cok sevdigim Sacre Cour'u ziyaret edip Creme Brule yiyip gecmisi yaddecektim. Cunku adini önceden koymustum, Paris. Lakin öyle olmadi ne tekim. Inkar edemem Eiffel'i gordugumu, Sacre Core'u ziyaret ettigimi ve yahut La Vie En Rose dinledigimi. Amelie gibi kasikladim Creme Brule'mi. Ama Paris bu sefer baska bir sehir olmustu. Istanbul olmustu. Benim sehrim olmustu. Ismini degistirdim ben de. Hayir genelleme yapamamak insanin en buyuk zaafi. Kucukken ne guzel her sey genellenebiliyordu. Simdi buyuduk mu ne genelleme yapinca tu kaka oluyor. Halbuki genelleme yapmak, kitaplari kapaklarina bakarak almak ne guzel seydi.

Sanirsam genelleme yaparak deniycem insanlarin genelleme uzerine bakisini inceliycem. Geri kalmislikla korelasyonu oldugunu sanmiyorum ama bati kulturunde genelleme pek fazla yok. Stereotyping var olabilir, goz ardi edilmez ama farkli iki kavramdan bahsediyorum. Yunan bi arkadasim kadin-erkek iliskilerini abartili bir bicimde genelleyerek tumevaran bir insan. Erkegin davranislarini penise indirgeyen, kendi iliskisini Hollywood sinirlarinda yasamayi seven birisi. Ya aslinda penis bu boru degil?! Off tamam, antroplog olmak zor is ama ilginc oldu bu post da devami gelmiyor. Neyse iste demek istedigim ne o öyle Türkler kötüdür, kakadir. Tamam kendi gözlemlerim yurt disindaki Türklerin büyük cogunlugunun Bati kültürü altinda ezildigini rahatlikla söyler. Bu bir adaptasyon meselesi ve kimse kusura kalmasin ama biz Turkler askeri darbelerin olusturdugu primatlariz Bati karsisinda. Katiyen Bati iyidir demiyorum, ama batidaki "Cilgin Turkler" kendi kimliklerini kaybetmis, hatta kendilerini tuzlu suda bulmus Japon baliklari gibiler. Yazik diyorum. Para ugruna bu kadar yozlasma degmez. Ama suc yeni jenerasyonda degil, bir onceki jenerasyonda kanimca. En azindan tamami diyelim. Erasmus ogrencisi olarak parti ortamlarinda elbette bulundum ve Türklerle karsilastim ama benzetmemi farkli bir soyleme aktarmak istiyorum sehir icindeki primatlarin partisi olmaya baslamis. Ha Avusturlar cok mu iyi, Batili olmak da bir sey mi? Hayir, ama ara koridoru bulun be kardesim. Ha benim gibi olun diyorum, benim normalim bu. Bi nevi genelleme. Yoksa piercinglisinden tut da, deri pardesusu ile siyah eldivenleriyle metroda cocuk kitabi okuyan dallama da kendilerine gore normal. Zaten cevap veremedigim soru da: Kime göre, neye göre? Ya da, senden ötürü mü benden ötürü mü? (bkz: kimden ötürü)

20090628

The Life and Times of Michael Jackson

Michael Jackson
Hayır nereye güneşleniyorsun otur oturduğun yerde Uno'nu oyna yok efendim Leviathan falan oku. Aldım lönk diye de söylerim işte böyle. Leviathan falan. Oha bildiğin kıro oldum ama Avustur olmadım olamadım. Pichler herifi 3 vermiş, çeşitli spekülasyonlar B olur diyor ama ben pek bilemem. Alan A- alıyor demeyin, kıç herif bok herif o. Asıl Götze boku ayrı daha notu da vermedi, neyse kokusu çıkar yakında.

O değil de, Micheal Jackson öldü, detaylara birazdan girecem ondan önce bahsetmek istediğim şeyler var. Ben böyle yağmur görmedim pek fazla hayatımda. Yağ yağ bitmiyor, güneşli dediler, Bratislava'ya gittik. Arka bahçemiz olur kendileri, 1 saat güneş yüzü gördük hoşurt gene mi başlar, bu ne vurdum duymazlıktır, bu ne bardaktan boşanırcasına yağmacılıktır?

Mike abimiz öldü, yasımız büyüktür. En azından ben üzüldüm. Adam kılık falan değiştirdi, obsesif bişey olsa gerek ama valla seferdim ekmeh musaf çarpsın. O ne güzel klipler danslar falandı. Facebook jenerasyonu varsa bence o adamın sayesindedir, o klipler olmasa o şarkılar olmasa bence bugün hala kalemle kaset sarıp sözde enerji tasarrufu yapacaktık. Ne güzel günlerdi onlar tek derdimiz, pil ve ozon tabakasındaki delikti, şimdi küresel ısınma falan. Ah be Mike ne güzel abimizdin sen.
Burdan kendisine bi şarkı yollamak istiyorum, hatta bir gazel olsun:

halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihân da bir nefes sıhhât gibi

saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdır
olmaya baht u saadet dünya da vahdet gibi

ko bu ıyş u işreti çün kim fenâ dur âkıbet
yâr-ı bâki ister isen olmaya tâat gibi

olsa kumlar sagışınca ömrüne hadd ü aded
gelmeye bu şîşe-i çarh içre bir sâat gibi

ger huzur itmek dilersen ey muhibbî fâriğ ol
olmaya vahdet cihanda kûşe-i uzlet gibi

Böyle dedi zerdüşt.

Rest in the Peace ne diyim bunca sözden sonra.
Neyse diyeceğim o ki, tilkinin dönüp dolaşacağı yer yine kürkçü dükkanı. 4 Temmuz da gidiyorsun gene Türkiye'ye hadi hayırlısı. Öyle işte. Görüşürüz dilini konuştuğum memleketim.

20090617

Kicim gibisin Gotze

Kicim gibisin Gotze
Bil bunu boyle
Seni adam sandik
Olmuyor boyle

Avusturlarla ilgili Wilfred`le olan acilarim henuz dinmisken Pichler pici ile Gotze gotu yuzunden kalabilme olasiligim var. Hani nasi unuttum onca ders notunu ben de bilmiyorum ama cok moralim bozuk be cok yazmak istedim derdim cok en iyisi facebooka girip uno oynayim ben. Secmeli ders diye aldik bak neler geldi basimiza. Neyse geceyim baska bisi istemem diycem ulan Avusturlar bunu hep yapio niye geceyim yeter diyorum ki. Hani A ile B ile gecmek varken niye C niye D.
Hitler de cok cekmis Freud da bu Avusturlardan. Ezberci sistem burada da ezberci iste. Neyse benden bu kadar. Gitcem guneslencem sonra uno oynarim belkim.

20090615

20,5

Yihu, yirmibuçuk olmak. Ama aptal bi paper yazmaya çalışmak. Gırr bırrr cırrr. 15 Haziran demek, kanımca Istanbul'a dönmeye 20 gün kalması demek. Son 20 gün. 20, 19, 18...

20090614

Renkli Rüyalar


Tamam tamam. Ben de biliyorum Teoman garip bir kişikik, yani inkar etmem saçmalık olur. Ama zaten yazdığım şeylerin %100 mantığa dayandığını söylemiyorum. Tek bildiğim saçmalasa da, şu Türkiye denen Avrupa'nın hasta adamı olan ülkede, ki biraz öyle de bir değil iki değil kronik hastalar çok şu Avrupa'da, neyse Türkiye'de bence, kanımca kaliteli müzik yapan fazla eleman yok. Müzik diyorum, onların yaptıkları müzük. Müzik var, mizik var müzük var. Teoman, sözüm sana, dediklerinden bi bok anlamıyorum ama iyi şarkı yapıyorsun. İnanmıyorsan gir last.fm'e gör bak.

Neyse işte, bilgisayarım da cep telefonumu gibi gereksiz şeylerle dolup taşıyor. CNN Mobile'dan gelen pop-up mesajlardan tut da hatıra diye sakladığım bütün SMSlerden yer kalmadı. Aynı şekilde, Vista olan işletim sistemimde ne zaman My Computer'a tıklasam, kırmızı kırmızı duruyor şerefsiz C ve D diskim. Ha bu arada 1TB hard disk 99€ idi, alsam mı bilemedim. Neyse, D'de downloads'da teomanın bir önceki albümü varmış, fazla dinlemiyordum bi de aptalca indirdiğim için, evet korsan kullanıyorum ucuz çünkü. Ne ucuzu BELEŞ! Neyse işte loop'a sardı. Hatta Noir Desir tadındaki Renkli Rüyalar Oteli ile, pek bi tatlı sözleri olan Terlemeden Sevişenler'i dinlenesi. Benden söylemesi. Sizden dinlemesi.
PS: Yüksek dozaj değilmiş, yüksek doz aşkmış orası!

20090610

Çekirdeksiz Karpuz


"Hayır kilosu 2,45€ galiba, bilmiyorum, gerçekten dilimle satılıyor onu gördüm, ama tadı güzeldi, tadı çok güzeldi."
Adamlar kesmişler, çekirdeği de yok, e bi de dolaptan da çıkardım, of çok güzeldi hemen paylaşmak istedim. Mutfakta yarattığım güzelliklerden sonra üstüne buz gibim karpuz yedik. Ama havanın yağışlı olması bi eksiklik yaratmadı değil. Ama hayat bu her zaman bi eksiklik olur illa, 10 ila 17 temmuz arası yazlığa gitcekmişim, illa bi şeyin eksikliğini hissederim ama umarım deniz, kum, kızlar üçgeni iyi gelir. Lakin bu benim son tatilim, bu gelecek yıl mezun olacak insanların son tatili eğer yükseköğrenime ya da doktoraya kalmazlarsa, kısacası kendi işim de olmazsa, karpuzu rahatlıkla yiyebileceğim son yıl emekliliğime kadar. Tabi küresel ısınma faktörselini hesaba katınca belki emeklilikte karpuz da olmayacak. O yüzden no tomorrowcasına karpuz yemek gerek.

Beni, Viyana'da exchange günlerinde ülkemde hissettiren ender olgulardan, tamam türk çoğunluktan ve bilimum ülker ve yeni rakıdan öte, mutfağa girdiğimde uykusuz'un şubat sayılarından birini görmem oldu. Bayağı da hoşuma gitti, hani şu ders programını sığdıran millet procesi, evet evet. Almanlıktan aldığım tadı hiçbişeyden almadım" diyor ve kendimi Almanca öğrenmeye adıyorum. Lakin mutfakta bulaşıklar beni bekler. Tamam Alman olmaktan bahsettim de şimdi size mutfakta Türk olmak kavramını açmak istiyorum. Efendim, kendini keşfetmeyi sağlayan olgulardan biri olan erasmus deneyimimde, bazı insanlar kendini derslere ki ender bunlar, bazıları karıya kıza erkeğe verdi, bense bütün dikkatimi, tamam bütün olmasa da büyük çoğunluğunu mutfağa vermiş olmanın huzuru ile kendimi keşfettim. Efendim, sizin evi bilmem, bilemem ama bizim evde karpuzu babalar keser. Annemin babası ben tanımadan hakkınrahmetine kavuştuğu için bilemiycem ama dedemlerdeyken ki bi tane dedem oluyor bu durumda, dedem keser karpuzuç Hem de o biçim. Efendim kendisi asker olduğu ve çok gereksiz Kıbrıs Harekatına katıldığı vs vs için, patates soyar gibi karpuz soyar. Cıbıl cıbıl kalır yusyuvarlak karpuz inanır mısınız. Bizim evde de babam keser, yani babadan oğula geçen bi gelenek gibimsi. Neyse, bugün de karpuzu ben kestim. Hani iş mi seninki de diyebilirsiniz, zaten dilimlenmiş karpuzu kesmek de olay mı yani? Evet, efendim karpuz kesilesi değil, tabaklara dağıtılası, herkese eşit gidilesi bir mal bütünü. Herkesin eşit şekilde faydalanabilmesini sağlayabilmek ve karpuzu israf olmayacak şekilde kabuktan o yekpare kırmızılıkları çıkarmak. İşte babalık duygularımın kabardığı an budur. Karpuz kesmek çok güzel bi duygu ama Almanlık, işte o daha güzel. İhbin, ihbin, ihbin.

20090609

Hukuk Devleti?


Bir eşitlik füryasıdır gidiyor güzel memleketim Türkiye'de. Kadın erkek eşit olsun diye, yeşil pasaporttan yararlanabilecekmiş yurdum erkekleri. Aynı kadın gibi. Kadın da erkek gibi eğitim alsa bari. Sonra üniversite öğrencilerinin nesi fazla oluyor diye, eşit toplum, eşit birey mantığıyla, askerliğe de el atıp 12 ay yapalım oldu. Lakin, askerlik niye kadınların da yağtığı bir şey değil? Zaten iş gücünün en verimli olan vaktini çöpe atıyor, kalmıyor cinsiyet ayrımcılığı yapıyorsun. Sonra Özgür Eğitim Sendikasının bağırmasıyla, eşitsizlik olduğunu iddia ediyorsun. 50 puanlık fark deniyor, halen sayısal değerlere odaklanmış geri kafalı bir toplumdan çıkacak en parlak fikir bu olsa gerek. 50 puan, 40 puan meslek liseliler, paralı çocuklar, Sabanci Universitesi'nin sistemine el atalım. Eğer hibenin ödenebilirliği olan kişiler vakıf üniversitelerinden yararlanıyorsa, vakıf üniversiteleri de kalksın. Sonuçta o kişilerin belki görece daha çok olanağı var. Madem doktorların maaşı daha fazla, çöpçü'nün de maaşını arttıralım. Ama ülkede hak tanınmadığı için, gelin minimuma indirelim her şeyi, doktor da işsiz de aynı maaşı alsın devletten. Aman dokunmayın sakın milletvekilime, onun aldığı kat be kat eşitsizlik maaşına dokunmayın. Çünkü hukuk devleti bu. Tanınmış hakkı alamazsın. Alan kişi devlettir, sen alamazsın. Bireysin çünkü, burası faşist devlet, dokunamazsın ona. Demokrasinin bi günde indiği, tam sindirilmeye başlanmışken ardarda darbelerin indiği Türkiye Cumhuriyet'i burası. Laikliğin hedef alındığı, fakat ne bi referanduma gidildiği, ne de halkın fikri sorulduğu. Türklük kavramının daha oturmamış bi kavram olduğu fakat ne mutlu türküm'e indirilmiş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yaşamaya mahkum edildiği eşitlikler cenneti, fırsatların herkese tam sunulduğu, bağırarak işlerin yürümediği, bağıranlarınsa nefesinin kesildiği Hukuk Devleti burası. Anayasayı, askerin oluşturduğu Polis Devleti burası!

20090607

U Can't Touch This (University) !

People! People all around the world! Hear me out! There has been an unexplainable conflict going on in Turkey. YÖK (Turkish Council of Higher Education) is trying to change our university's policy of education, which is an interdisciplinary style unlike the classical system in other state & private universities. Our University is Sabancı University and it is a private university in which we are given the chance of changing our faculties in case of changing idea about studying in the initial branches we choose. We are free to change our profession as engineering from visual arts or as social sciences to economics and etc. Any kind of transfers among the branches is possible. For example: I was an engineer and then didn't like it and changed it into economics. If I hadn't been in Sabancı, I would have forced to study engineering and would have been an unhappy person.

-THIS IS A SOCIAL CRIME-

And YÖK wants to cancel that freedom of choice, the freedom of choice that made us happy, due to so-called unequality (with the students in other universities). They argue that this system in Sabancı University creates an unjust act because the students who want to be an engineer but cannot get enough points (since engineering branches require more points than -say- literature) in ÖSS (exam of electing students for the higher education chance- which is another bullshit of YÖK in my opinion), are entering Sabancı University and then change their branch to enginnering. They are oppose to this fact. This rotten idea actually tells us, the ones who study social and verbal topics are stupid so they should not try to learn numerical stuff. Their stupidity makes me sick and shout as "You are all assholes" which is actually the truth. They let themselves be "screwed" by capitalist and totalitarian forces in and out of Turkey. This is a social crime. Turkish youth has been hypnotized by low quality education and more entertainment supply. The ones willing to be in power after a decade, are creating a generation that is ignorant, unaware of the social and political facts in his/her country, taken of its civic, social.. rights and conned by the illusion of a modernized world in terms of electronics, communication, entertainment, drugs, alcohol or religion. They want us, the Turkish youth and community, to be mono-types, like sheep. No questioning, no comments, no idea.. What ever they say will be our wish.

-FIGHTING FOR FREEDOM-

In Sabancı University, we are learning what we want, not what we are enforced. We choose our professions after 2 years of liberal education about sociopolitical sciences, history, mathematics and natural sciences. Thus, there isn't any "insufficiency" in our backgrounds whatever branch we may choose. If freedom means to be able to choose what we want from the alternatives we have, since Sabancı University offers us countless alternatives of branches, Sabancı University means freedom. Fight for Sabancı! Fight for freedom!

20090605

Üniversiteme Dokunmayın

Dokunmayın tabi, o benim üniversitem, o bizim üniversitemiz. Sizin değil. Darbe anayasasının, darbesel bir fikri, kendi ile çelişen bir yaptırması olacaktır, dokunmayın. Sisteme, eşitsizlik yaratan bir kurum demişler, öncesinde de sistemi övmüşler, daha öncesinde onay vermişler, eşitsizlik yaratıyor demişler.

Eşit birey, eşit vatandaş YÖK'ün bir numaralı endişesi olsa gerek. Her şeyden üstün tutuyorlar, neden oldukları eğitim kalitesindeki rezilliği görmüyorlar.
Ülkede eşit haklardan bile söz edemezken, eşit şartları nasıl oluyor da hükümet sorguluyor. YÖK'te çalışan kadın sayısı erkek sayısına eşit midir? Tıp öğrencilerinin doğu'da zorunlu hizmete tabii tutulması mı eşitliktir. Onların maaşını ikiye katlamak mı eşitliktir? Askerliği erkeklere 12 ay zorunlu yapıp, iş gücünü çöpe atmak mı eşitliktir? Kadının yeşil pasaportunu koruma hakkı varken, evlenmeden devletten maaş alma hakkı varken devletin tek düşündüğü eşitsizlik, yükseköğretimde eşitlik tanıyan kurumlardan bu ayrıcalığı almaktır.
YÖK'ün yapmaya çalıştığı, geleceğin belkide en parlak fizikçisini güzel sanatlarda hapsetmecedir; belki dünyaca tanınacak bir politikacının ya da yeni nesil bir girşimicinin, yeni bir Sakıp Sabancı'nın mühendisliğe zorlanıp potansiyelinin öldürülmesidir. Eşitliğe yaklaşmaya çalışırken, eşitlikten uzaklaşmak, liberallikten ve yeniilikçilikten bahsederken geriye gitmeye çalışmak. İşte YÖK'ün görevi nedir diye soranlara YÖK'ten gelen cevap. Dokunmayın, dokunmaya ne hakkınız ne yüzünüz var.

Obama ve Barış

Barack Obama


Aslına bakacak olursak, Barack Obama benim en favori politka adamım. Yürütmüş olduğu siyaset ve idealarıyla desteğimi vardı ve en ufak şansla bi şekilde oy verme şansım olsaydı kesinlikle oyum onundu. Her ne kadar, Cumhuriyetçi ve Demokrat arasındaki farkı bilmesem de, eşek-fil ayrımı kadar kalsam da Obama'nın dünkü konuşması Clintondan sonra en sevdiğim Amerika'lı yaptı. Uzun süredir belki hiçbir canlı konuşmayı bu kadar dikkatle dinlemedim. Tamam yaptıgı el hareketlerinden duraklamalarına kadar her şey önceden planlanmış da olsa, o aslında didaktik el hareketleri bize mesaj veriyordu.
Mesaj sadece Islam dünyasına değildi, arasıra gazetelerdeki başlıklarda Islam Dünyasına Mesaj olarak görülüyor ama gerek Israil'i hedef alan Filistin devleti, gerekse Batı dünyasında din özgürlükleri ya da sözde kalmış din özgürlüklerini belirtirken batıydı mesajı alan. Açıkçası dinle bu kadar içiçe olması beni üzdü. Dinin politikada yeri olmaması gerekiyor, felsefe olsa daha güzel olurdu ama olmuş bi kere, insanlar dini tercih etmiş böyle gidiyor. Ama insan işte. Devletler ne yaparsa yapsın insan faktörü oldukça bireyler arası diyalog kurulamaz. Viyana'da geçen hafta bi ibadethaneye yönelik çaıtşma olmuştu. Viyana'ki aslında uluslararası gazetelerde manşet olamayan bi şehir ama oldu bi kere, ve de bu olayın din olması aslında bireyler arası etkileşimde dinin yerini gösteriyor. Ve bilinesi bi gerçektir ki West and the rest olayı biraz da islam ile hristiyanlığın mücadelesi gibi olmuştur. Yazık.

Ama Obama'nın aslında hedefi kendi ülkesiydi. ABD süpergüç idi. En azından artık devrini kapadı. Bunu ben değil bunu ekonomik göstergeler değil bizzat yıldızlar söylüyor. Inanmak ya da inanmamak tabi ki inancımı dikte edecek değilim ama yıldızlara bakarak geleceği görmek her ne kadar uyduruk olsa da, Kaos teorisi ve bu olayların dizilimine bakar aslında tanrı dediğimiz ultravarlıgın evrenin kendisi oldugu bu yüzden de gerekli dizilimlerde aynı pattern'in bulundugunu görürüz, burada da işte fibonacci sayıları ortaya çıkıyor. Tamam gereksiz ve off topic oluyorum ama ABD'nin sonunun geldiğini ve gücün Pasifik'e kaydıgını haber eden yıldızlar var. E bunu ben de biliyorsam, ABD başkanı tabi ki bilecek ve çeşitli açılımlara gidecek.
Olayın iki Yüzü
Aynen öyle işte, bence iki taraflı olan ama açıkçası bencilce bi konuşmaydı. Islam Amerika'nın bir parçasıdır dedi, aslında samimi gözükerek bonus puanlar toplamayaı başardı, caring bir insan görünerek. 11/9den bahsetti ama zeitgeist movie'nin ya da sadece o filmin değil,bazı kanıtların gösteridiği üzere aslında devletin kendisinin planıydı WTC'ye saldırılar. O zaman yaptıgını tekrar yapıyor ve Amerika kendisini bizden biriymiş gibi göstererek aslında ait oldugu yerde kalmak istiyor. Ama ait oldugu yer fırtınalı ve düşecek. Her yine de eğer ABD başkanının dediklerine bakacak olursak her politikacı gibi kendi çıkarları ötesinde inceleyecek olursak, vaatleri güzel ve destek alıcı. Tabi ki her kesim sevmez, sevemez ama dünya barışı bence ilk defa bir insanın ellerinde.

20090603

Adam Aranıyor


Blog'uma katkıda bulunacak yerli yabancı bir sürü insan aranıyor, başvurularınızı bana kirlipati@yahoo.com adresine yapabilirsiniz ya da kolaya kaçıp buraya yorum yazabilirsiniz, aradıgım özellik, internete girmeniz ve yaşamanız. Istediğiniz kadar saçmalayabilir ya da ciddi olabilirsiniz, hatta bok kaka her türlü ifadeleri kullanabilirsiniz, sonuçta blogum dediğim sikindirik oluşum şu anda sadece vakit öldürmeye yarıyor. Arasıra bazı bazı insanlar giriyor, e onlar da bişi yazsın di mi:D

Hadi bakalım..

20090601

LOST


Airfrance'ın Brasil-Paris uçağı Atlantik'te kaybolmuş, geyiğe bak ya!

20090526

Go Susan Boyle!

Susan Boyle
Yerim seni Susan, yarıfinalini kaçırdım ama kalbimdesin, seviyorum seni! Biliyorum yeteneğin var, dünya seni istiyor Suzi!

20090525

Ring´te 140 yil!


Alerjimin azdigi su gunlerde hava sicakligi Viyanada katlanilamaz seviyelere cikti. Yasam kalitesi ubermis bi de kicima anlatin siz onu. Tamam gece otobusleriniz var da bi boka yaramiyor eger kacirirsan, 40 dakika -10 derecede bekledigimi bilirim. Isedim ben de duraga, tabi polisin cikmasi beni endiselendirse de banamisin demeden gecmisti. Bi de poliste silah yok. Nasi polis anlamadim, vize kontrolu olmaz diyorlardi ilk defa sinir polisinde silah gordum ben. Trende gidiyordum, acayip uyurum ben trenlerde bi keresinde 54 yasinda bi hatunun ayaklari kafamda, kulagima yakin domuz pastirmasiyla gitmisimtim. Neyse uyandirdi bi herif beni, ticket mi dedim kafa sallayinca cikardim interrail global pass´i adam travel id demeden silahi ve rozeti gorunce hey heyledim cunku vizede schengen ibaresi yer almiyor ama schengen galiba sorun cikmadigina gore :D
Neyse iste enstante bi sehir parklari falan muthis guzel herkes pazar gunleri cikiyor bisiklet mi dersin garip garip ucurtma mi dersin ucuruyor. Ben yuzmeyi planliyorum ondan ote her haftasonu gunesleniyorum ama bi degisiklik olmuyor. Bundan gayri sehir ringlerden olusuyor yani istanbul gibi biraz. Hatta yag damlasi gibi halkalar seklinde buyuyor bu halkalardan biri de Karlsplatz, yanlis yazmis olabilirim ama Karlin Yeri diyorum ben. Zaten bi Karl var bi de Franz Joseph var bundan gayri Sisi ile Mozart. Sehirde bisi yok yoksa. Neyse adamlar Operanin 140. yilini kutluyorlar. Bunda 140 yil önce Don Giovanni ile acilan opera herhalde kurulusu 25. Mayis pazartesiye gene denk geldigi icin 140. kutluyorlar yoksa akla ve mantiga sigmiyor hani bi 10 yil bekleseler olurler sanki. Neyse gene gitcem Operaya pek bi seviyorum.
PS: Rüyamda Umut Sarikaya´nin karikaturundeydim ehe ehe. Garip oluyor ama özlemisim belli.

20090518

Bir Fizik Adamı ile Hoş Sohbet

Merhaba Mustafa,

İdeal bir Foucault sarkacının prensibi basit. En kolayı kuzey kutbunda bir sarkaç
düşünmek. Uzaydaki sabit bir koordinat sistemine göre salınım düzlemini değiştirecek bir kuvvet olmadığı için, yerde duran birisine göre bu düzlem 24 saatte bir 360 derece döner gibi görünecek. Boylam açısı teta ise, 24/sin teta saatte bunu yapacak.
Deneyci değilim ama iyi bir F. sarkacı yapmakta en büyük güçlüğün tavanda neredeyse sürtünmesizce her yöne dönebilen küresel bir bağlantı yapmaktır diye tahmin ediyorum.
Tavan dünyaya sabitlendiği için tavan içindeki küresel yuva uzayda dönecek ama telin en üst ucuna bağlı küresel eklem uzayda dönmeyecek. Bir de ne kadar uzun olsa salınım süresi o kadar uzun (aslında l'nin karekökü ile orantılı tabîî), o yüzden iyi bir yükseklik bulmak faydalı. Az sayıda bulunmasının başka özel bir sebebi olduğunu sanmıyorum. Sabancı'da yemekhanenin ortası iyi olabilirdi ama orası akustik bir felâket noktası olduğu için bitkilerle doldurulmuş.

Feynman'ın hocası Wheeler antielektronların zamanda geri giden elektronlar olduğunu, o yüzden aslında sadece bir tek elektron bulunduğunu, biz de onu o zamanda ileri geri giderken aynı anda birçok yerde görüp farklı parçacıklar sandığımızı iddia etmiş. Web'de bu kelimeleri (İngilizce) yaz, bulursun. Bugünkü modern kuantum alan teorisinde bu görüş gerekmiyor ama elektronun Green fonksiyonunda gerçekten bu özellik var.

Bulunduğun yerden memnun olduğunu ümit ederim. İyi çalışmalar,

Cihan Saçlıoğlu

20090517

Zaman

Pierre Chang
Lost'ta gördukten sonra bir mittafa klasigi olarak nedir ne degildir diyerek Foucault 's penduluma bi goz attim. Pek anladigim soylenemez ama okulda neden yok deyu dusunuyorum. Ayni sekilde tesla coil de yapmistik. Bak o cok ilgincti, internette yapabilir miyim diye baktim biraz komplike gorundu ama bariz kablosuz elektrik olayina girmis tesla abimiz. Sonucta elektrik elektromagnetik dalgalarla yayiliyor anlamina geliyor bu baya onemli aslinda. Bi de zamanda yolculuk kavrami var. Tamam sadece lost degil, back to the future´dan tutun da ne bileyim ns 101 ve hatta donnie darko gibi bilimum zaman kavrami ilgimi cekmistir. Lostta mesela patladi mi patlamadi mi olayina giriyolar. Bence patlamamis olabilir. Ada hareket etti diyenler var, bombayi desmund patlatti diyenler var guluyorum sadece. incident olmadi mi sonucta. oryantasyon videolarinda o koreli tamam koreli olmayabilir de profesorun bi elini kullanmadigini gormustuk hatirladiniz mi doktor Pierre Chang neden olmasin. demekki kurtulu vermisler. ya da paralel gerceklik mi? Sonucta Richard Alpert yasiyor. O degil de bizim katta bi Iranli cocuk var adi Amir; bildigin Richard Alpert yani. koyarim fotosunu cekince.

Neyse iste. Bugun Profesor Sacliogluna mesaj attim insa edelim diye bizim okulun nesi eksik- bence yemekhanenin gobegi mukemmel bi yer!Hirsh hirsh böyle dunyanin dondugunu goruruz falan. Hem Half life´ta da var bu zaman hedesi de bu kadar komplike degil. gecen yil Hawking'in kitabini almistim sirf bu olaylara anlam vermek icin ama neye bakariz. Olay su madem bence zamanda dolasmak fitabii mumkun, biz aslinda gecmiste yasiyor olabiliriz falan. Adam yazmis bayagi. Simdi soyle de bi teorimsi var once inanmiyordum ama juilette bir degisken yani variable di mi, onun orada olmamasi dusmemesi gerekio galiba, ya da olmasi gerekio neyse ama iste degisken fingirdek, fakat bizim desmund bir sabit. sabitin oldugu yerde durmasi gerek. adaya dusmesi gerek. ve kanimca 6. sezon favori karakterim desmund hume ile basliycak cunku onun adaya dusmesi gerek. o tusa basmasi, fail-safe anahtarini cevirmesi gerek. ister bomba olsun ister olmasin, ister oceanic 815 olsun ister thy ucagi olsun; birileri dusecek. ha dusuren aslinda adaydi da ada da jacobti, ben jacontan emir aliyordu ya ama jacobu gormuyordu. ama kate gordu demekki jacob olmedi. bilmiyorum belki jeton koseli geriden takip ediyorum ama jacob olebilir bi karakterse neden olmedi, jacob ile richard bence equivalent kisiler. yaslanmiolar sankim. neyse dusunelim eger jacob olebilirse, hic karsilasmayacaklar, katein annesi tokat atcak, sayid trafik kazasinda oluvercek, jack cikolata yiyemeyecek. daha da muhumu hurley ajiraya binmeyecek aslinda binmesine gerek de kalmayacak. Yalan mi be?

20090514

KAYIP

Oha yuh diyorum daha izlemedim. Hayir ne bicim hayat bu benim kontrolumun disinda gelisiyor. Neyse tadini cikarayim her zaman Absinth bulamazsin di mi, yada parkta bj? Neyse Min hau demeye alismak uzereyim ama hala Almanca klavyeye alisamadim. Lostla ilgili epik yorumunda bulunan Berrin arkadasimin sevmis oldugundan yola cikarak kesin superdir diyorum ben de. Neyse yarin en kisa zamanda izliycem. o diil de half life episode 3 ne ara cikar ki.
Neyse.

20090513

New Jersey'nin En Zeki Çocuğu Canlı Yayında delirdi

e-u-d-a-o-m-n-i-c. Hayır adam haklı ben bile yazamıyorum, bu bir ikincisi ömrü hayatımda kelimeyi duymadım bile, videoyu izlerken gözlerime inanamadım çünkü resmen delirdi çocuk! Elindeki kupayla saldırıverdi. Japon olduğu herhalinde belli olan çocuk göz altına alındı. Yetkililer yaralıların durumunun ciddi olmadığını belirtirken ölenlerin kimlikleri daha açıklanmadı.



Evet, Health Economics paper'ım bitti. Böyle yazı yazı veriyorum kimse sallamıyor nolcak bu iş anlamadı ben. Neyse, bokuma bile benzemiyor. Ha ara sıra niye Mustafa foto koymuyor deniyor. Efendim facebook'a foto koyma gibi bi alışkanlığım yok. Sadece profil fotosu koyuyorum o da sıkıldıkça. Hıhı sıkıldıgımı oradan anlayabilirsiniz, bu arada sıkılmadım ama Ning olayı malum. 34 yaşında evli çıktı iyi mi. Neyse büyük gösterio diyoduk da bunların büyüğü 23 falan oluyodu ilk defa böylesine rasgeldim. Hoş Antonyo da 37ydi galiba, bak o da evli de değildi, ilginç. Neyse garibime iyi davrandık ilk gün de kötü davransaydık odayı terkler miydi ki?
prague Bak aylar oldu antonyodan da ses çıkmadı vefasızım vesselam belli ki, neyse işte Berrin'le olan konuşmalarımın an itibariyle gidişi,lost'un sezon finali ile ilgili, ara sıra bazı bazı ingilizce blog yazma takıntılarım oldu hatta bi kere de denemiştim ama sanırsam şok olmayın, lost'un sezon finali ile ilgili hatta üzerine sonrasıyla ilgili bi entry girebilirim. Dün Eloise'e benzer bi kadın girdi derse, ders dediğim de Health Economics. Final'i takehome olcakmış diye söylenti duydum görcez bakalım. Ya işte böyle, Lost gele de biz de izleyele.

20090512

Hayat Berbat!

China
Hayır yani olay nasıl bi saniyede boka dönebilir anlamadım. Şimdi açıkçası 1 aydır kız arkadaşımda kalıyordum. Arasıra yerli yersiz espriler yapıyorduk ya oda arkadaşın gelirse falan diye. Neyse olayı biraz başa saralım. Bugün saat 6da ders çıkışı, cocktail stand denen yerde tequilla sunrise'ımı dörtledikten sonra Chiara'yla buluştum, bilmeyenler için dipnot kendisi yavuklum olur. Neyse saat 9 civarı odaya girdiğimizde kapının altında ışık huzmesi gördük. Önce kendi kendime dedim, ya oda arkadaşın geldiyse diye. Ama içimden dedim. Sonra o dedi bana. Çünkü masa ışığı ya da mum dışında ışık olmuyor genellikle. Tabi algıda yavaşlık mevcut. Neyse, sonra odayı açtık. Belli belirsiz bi kız sesiyle birlikte şaşkınlığımız tavan yaparken hala sesin yoktan geldiğine inanıyorduk taki kapının yanındaki montu görünceye dek. İşte hayatımıza Ning'in girişi böyle oldu. Zaten onun hayatımıza girmesiyle bizim odadan çıkmamız arasındaki 20 dakika nasıl geçti bilemiyorum. Evet evet olaylar böyle takabül etti. Genelde son güne sınav bırakırdım ama yarına bikaç sayfalık essay yazmam gerek. Yazılır mı bilmiyorum ama notumun %35ini belirleyecek. Yazmalı di mi? Evet yazmalı. O yüzden ciao.

20090506

Hayir daha ölmedim!

Yok efendim virustu yok dealerdi zartti zurttu sanmayin. Bifiil yasamaktayim. Lakin bu aralar odaya fazla girmedigimden girdigimde de oyunsallara saldigimdan bazi bazi odevlere goz atip aman diyip dunyayi ele gecirdigimden gorusemiyoruz sanmayin oldum. Pardon öldüm. I hate Deuscth keyboard!

20090428

Wahrscheinlich positiver Befund in Wien - Verdachtsfälle in Steyr und Wien

swine flu
WHO hebt Pandemie-Warnung auf Alarmstufe vier - Zwei Verdachtsfälle in Bayern, 20 in Frankreich - Eindämmung der Seuche laut WHO zurzeit kaum möglich - Schweine­grippe-Erkrankungen in Neuseeland und Israel bestätigt - 152 Tote in Mexiko - EU warnt vor unnötigen Reisen



Bi bok anlamadım google translate yapayım:
WHO yaygın uyarı düzeyinde dört hakkında uyarı kaldırdı - Bavyera, 20 iki şüpheli durumlarda Fransa - hastalığın kontrolü şu anda neredeyse imkansız - Yeni Zelanda ve İsrail'de domuz gribi hastalığı için onaylamak göre - 152 Ölü Meksika - AB gereksiz seyahat karşı uyardı! (iyi çevirdi lan)

Başlık ise: Muhtemelen Viyana olumlu - Steyr ve Viyana'da durumlarda şüpheli!

Olur da şu dandirik virüs yüzünden ölürsem gülerim. John Locke nası karakter ama çok seviyorum onu. Neyse boku yemek üzere olabilirim, geçen de orange box aldım portalı yükledim çalışmadı moralim bozuk nasıl olabilir bilemedim. Bi de şey yurtta bilgisayar virüsü varmış bizim viyanada bakalım nolcak.

akşama köfte patates yapcam nasıl yapılır öğreneyim sonra konuşuruz şimdi kaçtım ben.
PS: Bu arada yarın yeni yepisyeni bi dersim başlıyor :D ama monetary policyden nefret ediyorum.

20090421

Quest Completed

Gargoylari gordum mutlu oldum yakinda fotoblog yaparim kih kih kih. Neyse efendim pienci nami dier P&G beni reddedince kötü oldum kaka oldum. Kaka italyancada da kaka demekmiş. hmm neyse ben de café kurcam evet. Budur, gelin beklerim. Kurs da buldum. Hadi hayırlısı.

Amsterdam-Paris

Ehe ehe Paris ask sehriymis bunu ogrendim. Ilk gordugumde inanmamistim ama oluyormus demekki. Her yerde La viyen roza caliyor bu da beni mutlu ediyor. Donus icin bakiyorum neler yapilabilinir hangi rota izlenebilir diye bi fikrim yok burada a klavye kullaniyorla bu da cok kotu; hatirlamiyorum bahsettim mi ama en son her seyi birakip cafe kurmak gibi bi hayalim vardi cunku staj basvurum reddedilmisti: simdi ise kabul goren bi basvurum var amma cok sey istiyorlar nasil halletcem bilmiyorum ama olursa iyi olur hani: amsterdama gelince neredeyse her sehirde yaklasik 50-60 fotograf cektim. amsterdamdaki fotograf sayisi 6 ya da 7 sanirsam bu acikliyor nasil oldugunu. bilmiyorum hatirlamiyorum en son bi iki amerikali gel red light district'e gidelim dedi sonra coffeeshop o kadar :-'

neyse simdilik benden de bu kadar su staj isini halledeyim alem buysa krali benim resmen.

20090409

Terminal


Tamam ätäraf edeyim bayagi salakliklar yaptim. Rulette kazandigim para ki hadi miktari soyleyim 90€ net 120€ brut ki manyak para bence ikinci gemi yolculugumda kaybettim, besbelliydi bu yolculugu ikinci kez yapmamam gerektigi bi de bilet parasi donuste 4€ fazlaydi. Evet para odakli bir insan olabilirim ama zevk veriyor. 4 gunde 4 ulke gezmis olabilirim bunu da seviyorum. Bilet bulsam Oslo´da olacaktim ama aptallar easter denen bi bok yapmislar. yarinin adi good friday. butun muzeler falan kapali. bugun friday´sde bi yemek yedim ayiptir soylemesi ben hayatimda o kadar pahali ama o kadar da guzel yemek yemedim. tamam beytinin yeri ayri ama bu burger bana seyi hatirlatti. best hamburger mi ne bi how i met your mother bolumu. Iste parayi yemege harcayinca budget yapmak gerekiyor. E uygun trende olmayinca hostel aramaya koyuldum. Hostelle yemegin fiyati ayni hatta yemek biraz daha ucuza gelince duh dedim. bi alternatif bulmali. o alternatif de belese gidebildigim ve dunya uzerinde evimden sonra 7/24 yasayabilecegim yere havalimanina gittim. evet bundan baska mantikli sonuc olamazdi. saat öglen 2de trenim var trene kadar napmali bi de paskalya olunca.. terminalde vakit oldurmeli. evet evet aynen boyle. ufff bilmiyorum neyse internet var isime geliyor internet. staj basvurularimi falan kontrol ediyorum. zor be ana cok zor diyorum. ama ama amasi var 15 nisanda pariste olursam iste bu sefer parisi sevebilirim bilmiyorum. barselona plani yatti ama ispanyollarla gecirdigim 2 uzun gemi yolculu´gu bana zaten gitme ispanyaya gitme orada sana simdilik is yok dedi.
-16 yasinda bi kiz beni 23 yasinda sandi ve kendini 19 yasinda tanitti ama cok tatliydi. fin sonucta.
-iskandinavya super ben burada yasayabilirim.
-en guzel binalar iskandinavyada ama sayilari cok az o yuzden roma rocks
neden seviyorum bilmiyorum ama en guzel sehir hala istanbul
-kayseri dandik ama ona bayiliyorum
-sabanci universite olmak icin cok yeni ama tam anlamiyla da bi universite onu da ozledim
-lostta ne oluyor bilmiyorum :/
-sahi ilhan irem vardi noldu ona?

PS: burada bissuru gargoyle vardi cok mutlu oldum mus mutlu oldum yarin osloya gece varcam herhalde gene havalimaninda kalirim

PPS: quest updated---northern lights evet gorebilirsem gormek istiyorum


ciao

20090407

interrail 2

Rotamin el verdigi durum an itibariyle: Kophenang-Malmö-Stokholm-Helsinki-Talinn gerisini bilmiyorum. Ama Oslo cok muhtemel. Simdi gene cruise gemisindeyim. Seviyorum bu yolculuklari. detaylar yakinda burada olacak.

Tricia sevgilerini sunmus. Alem kadin valla herseye mukemmel diyor bakalim notu nasil? PS: Tricia bir ogretmendir.

20090331

Goodbye Vienna!

Oha, cidden inanmıyorum Viyana'dan gittiğime üzüleceğimi hiç sanmazdım. Tamam güzel şehir ama :/ neyse işte, o da beni özlemiş öyle diyor en azından... Uzun süredir blog yazarken iç çekmemiştim. Gayet... neyse.

Berlin mükemmel bir şehir, duvarı çok sevdim. Try the Best kısmına hayran kaldım. Hayran kaldım... neyse. Lego aldım, çocuk oldum. Berat'ı gördüm. Berat okuyorsan burayı selam olsun sana. Kusura kalma biraz uzak kalmış olabiliriz ama müze için sağol. Bitanesin sen... Neyse..

Yazıyordum bişi oldu devamı gelecek demistim ya, bi sey oldugu yok. allam yarebbim almanlar neden klavye yaptmis.. y ile z nin yerleri degisik. evet kendi bilgisayarim degil birisinde yatiya kaldim :/ pirrr bugun trende olmam gerekiyodu pislik insanlar neyse zerrre arkama bakmam piiuv kacarim. o derece yani.
bugun biletim basladi ama hala viyanadayim bi de paper proposali yazmam gerek brr. neyse güle güle

20090325

Hello Berlin!



Goodbye Lenin esintileriyle Berlin'e gidiyorum, Berlin. <3

Berlin'de ne yapcam hiç bi fikrim yok, neden gidiyorum gene bi fikrim yok. Gitmek için gitmek bu olsa gerek. Neyse, no tomorrow ne de olsa, haftaya gene Berlin'de olcam ne güzel.

Berlin, Berlin, Berlin, aç kollarını bebeğim ben geliyorum.

20090320

No tomorrow!


Her şey nasıl mı başladı?

Eğer geçmişe dönecek olursak her şey How I met your mother'ın geçen yılki St. Patrick günüyle başladı. Hani hatırlarsanız o yıl bi nehir ismi ünlü de aklıma gelmiyor, yeşile boyanmıştı. Ve Barney de ya yarın yoksa diyordu, sonra ne oldu nasıl oldu bilemiyorum, bi anda aklıma geligeli verdi bu Kaş'tayken. Dalarken acaba ne de olsa yarın yok, yarın yokmul gibi dal mı dedim, zaten çıkamıycam mı dedim bilemiyorum... No tomorrow idesi bi anda "resurrect" oldu. Gel gelelim exchange günlerime. Bazı arkadaşlarım anlamakta zorlanıyor halbusü o kadar karışık da değil. Sadece pazartesi ve salı günleri dersim oldugu için vaktim oldukça kaçı kaçı veriyorum yurtdışına. Yurt dediğim de Avusturya olsa gerek. Budapeşte, Prag derken kendimi resurrect olmuş bu idenin içinde buldum. Hele kapşon'umu takınca insanların beni drug dealer sanması olayı daha bi süper. Marketin nasıl işlediği hakkında da bi bilgim oldu, ilginçti kısacası. Aslında planlarım da big sister denen yere gitmek de vardı ama olmadı. Olacak mı bilmem, ama bugün interrail biletim geldi, oha dedim daha bi kaç gün önce istemiştim. Şak diye yolladılar. Valla rotam hakkında en ufak bir fikrim yok. Bi de geç yollarlar bunlar diye 2 nisan'dan başlatıyorum bileti. Neyse artık. Krakov, Auschwitz, Varşova, Kopenhag, Oslo, Berlin... Brüksel, Amsterdam, Barselona... genelce bi İtalya ve Viyana diye düşünüyorum ama bu sefer de İsviçreyi kaçırmış oluyorum. Neyse işte burada devreye No tomorrow idesi giriyor ve günü kurtarıyor.

Her şey çok random gözükse de geçen hafta St patrik günün kutladım. İlginçti Avusturyalı kızlar yeşil yeşil giyinmişler, onlardan başka herkes de siyahtı. Neyse gel gelelim yeşillere, başlattılar konuşma falan açtılar ama nafile, biz yeşil giymemiştik o gün. Gittiğim eleman da Scottish, aksanlı falan böyle ara sıra iletişim problemi yaşasam da o gün ancak böyle bi yerde böyle insanlarla olabilirdi. Absinth'in ucuzluğu gözlerimi yaşarttı. Prag dünyanın en güzel şehri ama fazla labirent. Bahar Viyana'ya geliyor, Schloss Schönnburnn'un labirenti de yeşerince artık dalcam. Hazır gelecekten bahis açılmışken çarşamba günü Berlin'e gidiyoruz, gidiyoruz dediğim aslında kim var kim yok bilmiyorum. Fikir benden çıkmıştı ama casual bi konuşma arasında Roma'ya gidelim mi diye, nasıl Berlin'e gidiyoruz, neden berlin'e gidiyoruz hiç bi fikrim yok. Italyanların aklına erilmiyor. Hoş onlar da benim için aynı şeyi diyordur. Bi de yunanlarınkine. Oooo yunan dedim de yunan bi arkadaşımla bugün Romeo Juliette gitcez, Viyana Şehir Operasında. VŞO.

Neyse işte bu blogu yazabiliyorum ama essayi yazamıyorum. Yarına hala okunması gereken 3 makale, yazılması gereken 1 essay var. Bak şu feleğin işine. Neyse no tomorrow, bi şekilde hallolur her şey.

PS: Prag'a kaç yıldır gitmek, Prag'ı kaç yıldır görmek isterdim. Ve oldu, herkes görsün herkes gitsin, muhteşem bi yer. Özgür falan da. Bilmiyorum belki gene giderim. Interrail'in planlarını söylerim yakında. Sağlıcakla.

2006-2012

Hayır efendim bu kesinlikle ek$isozluk özentisi bir yazı değildir, sadece ucu kıytırık yerlere varan kendi öz inancımdan kaynaklanan bir bitim tarihi ve copyright mevzusudur. İşbu yazı burada olduktan sonra buradaki yazılar ve imajlar Birleşmiş Devletler İnterneti Koruma ve Geliştirme yasası altında ulvi haklar doğrultusunda korunmaktadır. Şimdilik buradaki yazılar, mittafa tüzel kişisinin okilovebeytiverymuch adıyla internete bir yansımasıdır ve bu yansımayı mittafa pek sevmektedir. Hatta bu tüzel kişi, artık tüzel olmakla kalmamakta, tüzel kişilikleri içermektedir, içerecektir, içermelidir. Eğer bu itirazınız varsa bi şekilde ulaşmanız pek tabii mümkündür. Süpaneke dinimiz amin