20090927

Ağızdan ağıza: Oral yolla pazarlama

Fikrimühim denen bi oluşum bir hadise var belki duymuşsunuzdur. Geçen de bi arkadaş sohbetinde duydum. Bundan da bir kaç ay önce Herballife devrimini ve insanların ayda nasıl 3432049248934894 $ yada € kazandığını falan duyup, ananı nası şey lan o dediğimi biliyorum. Lakin akla yatar bir yanı yoktu sanki, para veriliyordu galiba üyelik için sonra bu elemanlar sana paket veriyor, deniyorsun, etrafına: Ya kanka be çok zayıf gördüm seni, etine buduna davransana, ben de çok zayıftım bi ürün çıkmış MakeMeLarge diye, yidim yidim bedenim arttı falan. Tersi daha mantıklı da marjinal olmak lazım felan. Neyse işte, hal bu adamlar anamızı babamızı ve arkadaşlarımızı müşteri olarak kullandırıyor felan.
Aslında oral pazarlama çok mantıklı. Afedersiniz ama reklam çıkınca kanal değiştiren bir milletiz. Başka milletleri bilmem ama izleyen bir millet illa vardır. Ama mastercardın reklamı süper hani şu kankilerle olan danslı ve süper müzikli olan. Adamlar iyi reklam yapıyor, bulamadım foto yada kaliteli video. Neyse işte, bu oral yolla pazarlama böyle. Bizi kullandırıyorlar firmalara. Fikri gerçekten mühim bir insan olarak, ben başvurdum, ürün yollamalarını bekliyorum. İlginç olacağa benziyor. Seversem yolladıkları beleş şeyleri söylerim. Sistem iyi falan dediler, kötüyse gene söylerim. İsterseniz siz de bulaşabilirsiniz bu işe, siz de hediye ödül falan alabilirsiniz. Hoş onda da bin dereden su getireceklermiş gibime geliyor ama işte bakalım. Bence en güzeli parasını verim amazon.com'dan ya da ebay'den almak kardeşim. Istesem gittigidiyor da derdim ama ismini beğenmiyorum o ayrı.

bok sistem

Biliyorum biliyorum aslında hata bende. İkna kabiliyetim yok. Ama şu okulumda bir kere olsun yurtta sorun çıkmadıysa neyim ben be. Bu yurtlar yüzünden arkadaşlıklar bozuldu, ya da güzel şeyler de oldu, ne bileyim fedakarlıklar, yeni arkadaşlıklar... Ama her seferinde de bir bokluk çıkıyor yahu. Bir sefer de uğraşmasam olmaz zaten.

Güzel Haberlerim Var

Dün giremiyordum bugün giriyorum hayret bir şey. Çok da güzel oldu böyle. Ha neden mi bahsediyorum, blogspotta problem var demiştim ya hatta benim bilgisayara yönelik. Neyse, artık giriyorum. Bugün bi Türk forum sitesinde youtube'a nasıl girilir diye arattım orada host indirdim. Sağolsunlar giriyorum da video'larda hata veriyor. Yani bi tane bile izlemiş değilim. O yüzden youtube'da nasıl vidyo izlenir biri anlatırsa çok şık olur.

Efendim, ekim geliyor okullar açılıyor ben de tatildeydim. Malum 9 aylık tatil yaptım. Şimdi zımba gibiyim. Annem Ali Nazik yaptı, geçenlerde Gaziantep'te çok sevmiştim, ben de yaparım demiş sağolsun. Ben yemeğe kaçarken 2 tane bir şey yazdım yazlıkta atayım buraya, okunur belki.
PS: Kış geldi, ev acayip soğumuş.

Yazlıktan karamalar:

Hayatımdaki Kadın
20 Eylül

NP olarak tanıtmak istediğim hatun kişi, ismini vermek istemeyen bir izleyici değil, sinsice neredeyse izlemek istediğim filmlerin içine sızmış bir güzellik abidesi. Niye yani niye a bugün 21 eylül dur Natalie Portman'a obsesif bir şekilde ilgi duyayım olayının ilk adımını attım. Hatun bildiğin Prenses çıktı Star Wars'ta ona yuh demem yetmiyormuş gibi bi de bu hatun Leon'daki kızmış, hadi onu geçtim Closer'da da çıktı, Jude Law bana benziyor diyorlar, filmlerini izledikçe duygulanıyorum My Blueberry Nights da bu film kategorisine giriyor. Jude var, kızlar Jude'a veriyormuş mantığıyla indirmiştim bundan yıllar önce hatta geçen yılın ekiminde indirmişim, Norah Jones eyvallah onu biliyoruz da filmin baymaya başladıktan sonra ilerletirken karşıma çıkan Natalie'ye önce anlam veremedim sonra SW:Episode I'deki gibi direkt filmin başındaki casting'e baktım. Hatun orada. Oha dedim ve filme geri döndüm. Pardon ama bok gibi film yapmış bu Koreli arkadaş, ismini Casting'den gördüm.
Bu işler öyle kolaysa, ben de yapcam sanat ayağına sik gibi bir film. Norah iyimiş ismi kaba da olsa, ele avuca gelmelik.

PS: Filmin son 20 dakikasında not: Natalie'yi yirim yirim! Fuck you very much diyen
dillerini yirim!

Gençlik
25 Eylül

Tatilin son demlerinde, hem de havanın hafiften soğudu şu eylül sonunda, okulların da açılmasıyla birlikte insanlar hafiften yazlıkları terk etmeye başladılar, hatta çocuklu ailelerin hepsi gitti, havuzu bir sesssizlik, çalışanları hüzünlü bir telaş sardı. Şemsiyeler toplanıp, banklar yavaş yavaş depoya kaldırılıyor. Yaşlılar gazinoda otursun da okey'e devam etsinler diye
masalara daha dokunmadılar. Herkes burada yaşlı bazı bazı ilkokul çocukları var. En azından bu sabahki kahvaltıya kadar!!! Genç gördüm. Genç! Yazlıkta genç görmek kadar beni tiksindiren tek şey, kolukıllılar. Kolukıllılara girmeyeceğim, sadece gençlere takılıyorum. Mayolu bikinili
şen gençler! Brrrr. Yazlık denen aile yerleşkesine yılda 1 hafta geldiğimden ötürü ne kadar sosyal olursam olayım gençliğe karışamıyorsun. İşte karışamayınca ben bu gençlere küsüm. Çıkmasınlar karşıma! Tam da gittiler derken, karşıdaki 2. binanın 2. katında mayolu ve bikinili olarak dikildiler. Yüz ifadelerini görmesem de birbirlerine olan hafif dokunuşmaları ve sarılmalarında bu gençlik nereye gidiyor dedim. Ve bi kere daha nefret ettim. Yazlıkta tek genç ben olmak istiyorum, tüm dikkatleri bir magnet gibi üstüme çekmek istiyorum. Tek genç ben olayım ve herkes benim hakkımda konuşsun, yazsın, çizsin ama sezon sonunda bile başkaları oluyor. Bak nasıl da evin içine girdiler hamamböcekleri gibi, kim bilir neler yapıyorlar orada. Genç işte :( Yaşlılar naparsa yapsın, ama gençler yazlıkta yapmasın, yazlığa gelmesin. GEL-ME-SİN. Bir ben geleyim. Bi de Bayan Portman.


Yazlıktan geldikten sonraki not: Gözler yanıltıyor bu devirde, genç dediklerim 30 yaşında ya. Helal olsun gözlüklerim, helal olsun.

20090904

Filmden Sonra

Açıkçası insan önyargılarından kendini kurtarmalı, ki öyle yaptım: hakkını vereyim film çok güzeldi. Kalkıp filmden bahsedip, oğlum film şöyle güzeldi, kızım kesin izlemelisin demiycem. Dememeliyim. Çünkü aslında açıkçası iyi bir film takipçisi değilim. En azından bugüne kadar!

Filmlere olan ilgim gün geçtikçe artmakta fakat bu film benim şu film senin derken asla güzel bir filme ulaşamamaktaydım. Bu da gayet sıkıcı olmaktaydı. Ama öyle değil, bu sefer bir düzene oturtup götüreceğim. Bir movie chart yaptım. Filmleri katsayıya dizdim. Artık ona göre filmleri değerlendireceğim. Genelde bir film sonrası o filme 10 üzerinden not veririm. Ama aylar geçer unuturum ve kalıcı olmaz. İşte bu nedenle bu rating sistemini kendi kendime geliştirdim.
Katsayıları: özgünlük, konu, başlangıç, climax dediğim filmin çoşku noktası, son, kurgu, bağlayıcılık, müzik ve görüntü, oyunculuk olarak 9 parçada bölüştürdüm.
Örneğin bugün içgüdüsel olarak 7,2sel dediğim film hesaplamalarıma göre 7.4 aldı.
Ama tutarlılık bu denli fazla değil. Kara Şovalye gayet başarılı olmasına rağmen 8.35 ile beni şaşırttı. Yoksa 9 üzeri verdiğim ilk ve yegane film oydu. Neyse böyle kendi çapımda girdim film olayına. Kim bilir kendi filmimi bile çekerim.
Aaa bu arada Slumdog Millonaire güzel filmdi. Hatta biraz da benim fikrimdi. Olmadı.
Demeyeceğim dedim ama: İzleyin, güzel filmmiş.
Bağlayıcılığına 9 vermişim mesela.

Filmden Önce


Aslında kendime prensip getirmem gerekiyor. Fragmanını izlemeden gittiğim her fil büyük bir hüsranla sonuçlandı hayatımda. Yani, aa film, bilet al gir şeklinde kamikaze bir film izleyicisi olan tecrübelerim. Bana ısrarla bi daha yapma bunu diyor lakin, duyan mı var!

İşte hal böyle olunca Orphan denen filmsel oluşuma Ömür'le gidiyorum. Yakında filmle ilgili izlenimlerimi ve tecrübemi yazacağım. Aslında CNBC-e'de fragmanı izleme şansına sahip oldum o yüzden kötü olamaz diyorum ama The Children denen ve Türkçemize Histeri adı verilerek katılan tek yıldızlı film'e de ne kadar kötü olabilir ki diyordum.

Dediğim gibi tek yıldız: *
Ha bu arada filmin afişini de takdir etmeliyim. Wierdo!

20090901

Napolyon'un hakkını Mustafa'ya

Bugün dağ büyüktü, en azından bugün dağ gerçekten büyük gözükmüştü gözüme. Sadece dağ değildi büyük olan. Şehir daha bir modernleşmiş, modernleşmekle kalmamış büyümüştü. Hacimsel bir büyüklüğüktü ama o devasa dağın yanında nasıl bir şehir bu kadar büyük gözükebildi gözüme bilmiyorum. Sadece şehir ve dağ da değildi büyümüş olan. Arabalar büyümüş, güvercinler de büyümüştü. Uçaklar, yollar, caddeler ve bankalar. Saat 4te başlayan günümde afedersiniz ama Mustafa Jr. da bayağı büyük geldi gözüme. Bunun nedeni saatim sapmaksızın tam saat 9:00'ı gösterdiğinde yapmış olduğum telefon görüşmesiydi.
"Hesabında sorun yok, Yenişehir hesabından parayı çekcem de; alırsın sen o parayı" KYK ya da YKY ama kesinlikle YKM değil. Bir yetkilinin verdiği bu açıklamadan sonra hızır gibi ilk işim, çok sevdiğim ama beyazlığında tiksindiğim ve sokaklarda kararttığım adidasımı giymek oldu. Saat 5ten beri jean pantolonla duran bünyeme iyi geldiğini hissettim. İşbu nedenle olsa gerek kapıyı çekip kitledikten sonra, Che'sinden tut da Brad Pitt'ine kadar herkes gülümser bir ifadeyle selam verdi de ben almadım. Hayat güzel, sokaklar güzeldi. Hızlı ve emin adımlarla ilerlerken karşıdan karşıya geçtim. Yol vermeyen araçlara selam ettim. Aceleci kalabalıklara sakinleşin mesajı verdim, ama içim kıpır kıpır. Gözlerim fıldır fıldırdı.
Tansiyonum ölçülse alet patlar, beni durdurana bi de ben patlardım. Duramazdım. Gözüm bir boğa gibi tek rengi arıyordu. Kırmızı. Hiç işim olmadığından olsa gerek 20 yıllık Kayseri ikametimde zerre kadar dikkatimi çekmemiş kırmızı geçenlerde gene bu iş için gittiğim Kale Yanından Eve dönerken dikkatimi çekmişti. Aaa bi kırmızı da burada varmış diyim iç çekmiştim neyseki mektup yollayacaktım da o bahaneyle kompanse etmiştim. Kırmızıydı aradığım. Ne Milli Kütüphane önündeki bayrağın kırmızısı ne de Avea kırmızısı. Sırayla Turkcell ve Vodafone'u geçtikten sonra. Kırmızıyı gördüm. Kale Yanı Kırmızısı kalabalıktır diyip, içeri girdim. Burası ise düşündüğüm gibi boştu. Sanki beni bekliyorlardı. Hemen emin bir şekilde, Yenişehir hesabımdaki parayı istiyorum dedim.
-Hesap cüzdanı.
-Yok!
-Kimlik fotokopisi
-Aslını versem.(İşte Kırmızının farkı buydu! Talepkardı. Ama işveli ve cilvesi beni ana hedefimden şaşırtamazdı)
Bir devlet binasında bulunmaktan hiç bu kadar mutlu olmamıştım ta ki kırmızıdaki kadın, yoldaşlarımdan bahsedince:
-Çok Mustafa Özer var!

Maalesef kırmızı beni hayal kırıklığına uğrattı, bilgiler güncel değil, git fotokopini çek öyle gel dedi.
Gittim, şehir küçülmüş, yollar eskimiş, insanlar pörsümüştü. Lağım kokan sokaklar, böcek gibi kaynaşan insanlar sarmış, Hayal Pastanesi'nde kimseler kalmamış, yanındaki elişi satan yer kepenk bile kaldırmamıştı. Dağa baktım, tepe gibi kalmış orada hüzünle bana bakıyordu.

Bir yandan da doğduğum şehrin havası bir promosyon kapağı gibi "Yeniden dene" diyordu.
Şimdilik 9:59saat, devamı birazdan.

--Devamı--
Ne birazdanı saat 12:19a kadar sürdü çilekeş yolculuğum. Lakin, mutlu sona ulaştım. Kırmızı benden 30 TL alsa da borcunu ödedi bana. Kırmızıyı seviyorum. Hoşlandığım kız da kırmızı giyiyordu bugün. Hani sevdiğin değil de uzaktan süzdüğün olur ya. İşte kırmızı giymiş. Perdeye baktım o da kırmızı. Meğerse hayatın anlamıymış kırmızı. 200TL de pembemsi kırmızı! Benim Adım Kırmızı.

2006-2012

Hayır efendim bu kesinlikle ek$isozluk özentisi bir yazı değildir, sadece ucu kıytırık yerlere varan kendi öz inancımdan kaynaklanan bir bitim tarihi ve copyright mevzusudur. İşbu yazı burada olduktan sonra buradaki yazılar ve imajlar Birleşmiş Devletler İnterneti Koruma ve Geliştirme yasası altında ulvi haklar doğrultusunda korunmaktadır. Şimdilik buradaki yazılar, mittafa tüzel kişisinin okilovebeytiverymuch adıyla internete bir yansımasıdır ve bu yansımayı mittafa pek sevmektedir. Hatta bu tüzel kişi, artık tüzel olmakla kalmamakta, tüzel kişilikleri içermektedir, içerecektir, içermelidir. Eğer bu itirazınız varsa bi şekilde ulaşmanız pek tabii mümkündür. Süpaneke dinimiz amin