20090730

Damat var mı Diye Soruyor Ninem

'3G
Erasmus strikes back yapıyor resmen. Şu lanet ve nalet Facebook neden ve niçin fotografların kondugu bir yer oldu ki, acaba hiç girmesem mi? Enteresan, işe yarıyor ama ne biliyim Praterdorm olsun, şehir olsun, ne biliyim arkadaşlar olsun, vardılar yok oldular çok pis bi duygu. Bence kimse exchange olmasın. Brrrr! Neyse ben gene mentorluğa başvurdum, ucundan kıyısından exchange olayım. Hoş Avustur Peter'la arasıra karşılaşmıştım, sonra 3-5 kişi ülkeye de geliyor ver her zaman için dönebilirim Viyana'ya ama her şey mi aynı olacak, yok hiç bir şey yerli yerinde durmayacak mı? To be or not to be durumları. Neyse akşama otobüsle başkent Ankara'ya gidip TCMB stajımı yapacağım. 5 aylık staj olur mu demeyin. Şekil A da oluyormuş, hazır elim değmişken bir şeyler daha var programımda. S ile başlıyor, 5 harfli ve sonunda V var. S.I.N.A.V: Açılımı: Süper Ikındıran Nihai Amerikan Vikviki. :/ Cıssss. Neyse giriyim, çıkınca söylerim. O değil de 3G geldi ben hayatımda halen değişmiş bir şey bulamadım. Belki aptal, ışıklı Nokia 1100'ım etkisi çok büyük. Param olsa başka işlere yatırırım. Hoş iddia'da küçük ufacık meblağlar geliyor ama TCMB, yani hazineye yakın bu kadar yakın bir yerde, Türkiye'de paranın en yoğun olduğu yerde olcam, ama yine de 3G'm olmayacak. Belki Abdullah Gül görür de telefon verir kim bilir. Bekle Ankara, bekle beni Türkiye Cumhuriyeti'nin başkenti, Açılımların Şehri. Stajer geliyor! Dıtdırııığ dııığ!

Sonradan gelen fikir: O değil de benim telekominikasyon şirketim osla, 3N diye tanıtırdım. Yok 3G+ yok Avea 3G yok Merak Güzel Şey, Güzel Şey Merak. Hiç biri kesmedi beni. 3N diye tanıtcan, ooh tadından yenmez. Ben dedim, aklı olan dinler. Milliyetci memleketiz ne tekim. Of Nerede, Nasıl, Niçin diye de kampanya yapardım. Aptal bu telekomcular. 3G de neymiş. 2G yi gördük mü ki? Git allasen.

20090728

DO IT FOR HER


Sanırım şimdiye kadar ki en güzel "The Simpsons" bölümünü izledim.. Evet.. Az önce.. 21 mi 22 mi kaç sezon oldu bilmiyorum ama The Simpsons ailesini seviyorum. Her bölümünü kaçırmadan izlediğimi iddia etmeyeceğim fakat sanırım çoğusunu izledim. Bu defaki en güzeli idi. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum ama Groening miydi ne producer ın adı, hah işte o adam.. Konunun içeriği açısından mecazlandırmak gerekirse, mecazi anlamda Hindistan da başlayan bir bölümü Kanada da bitirebiliyor adamlar. Simpsons ı işte o yüzden seviyorum. ilk 5 dakikasını izlemek hiçbir zaman sana 6. dakikada ne olabileceğini tahmin etmen için yeterli değil. Hatta o kadar hoşuma gitti ki bu bölüm Simpsons hakkında teoriler üretmeye başladım dışı küçük içi büyük kafamda. Simpsons diyorum acaba Simple dan mı geliyor, sıradan bir Amerikan ailesi sıradan bir amerikan kasabasında(Springfield) yaşıyor. Başlarına sıradan olaylar geliyor. Bölümlerin sonu sıradan bitmese de başları normal başlıyor. Biraz araştırdım. Kimse böyle bişey dememiş. Aman ne diyorum ben!

En güzel bölümü izledim, evet. Maggie'nin doğumunu anlatan bölümdü. spoiler yapsam mı? ıııı?! bu kısa tereddüt için çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan özür diliyoruz. Dizi en doğal haliyle, Homer Bart Lisa nın Kara Şimşek in modifiye halini izlemeleri ile başlıyor. Sonra Marge onların hep tv izlediğinden ve hiç ailece vakit geçiremediklerinden yakınıyor ve tv yi kapatıyor. Fakat konuşacak hiçbirşey bulamıyorlar. Bu nedenle eski fotograflara bakmaya karar veriyorlar. Lisa nın ve Bart ın fotografları çok fazla ama Maggie nin hiç fotografı yok nedense albümde. Tabi ki Bart neden Maggie nin hiç fotosu yok diye soruyor ve Homer,"Bunun hikayesi çok uzun ve güzel" diyerek, Marge ı nasıl 3. kez hamile bıraktığından, kendi hayallerinden, nükleer santralden ne kadar nefret ettiğinden ve bowling i ne kadar sevdiğinden bahsederek Maggie'nin doğumuna kadar nerdeyse herşeyi anlatıyor. Güzel olan kısım en son görüntü.(yukardaki resim)Bu son görüntü aynı zamanda neden maggie nin albümde hiç fotografı olmadığının da sebebini açıklıyor. Kendimi, sevimli bir kedi köpek veya bebek gördüğümüzde çıkardığımız "aaaawww" sesini çıkarırken yakaladığımda, En güzel Simpsons bölümünü izlediğimi anlamıştım.

merak ne güzel şey, güzel şey merak. Merak edenler için 6.sezon 13. bölümmüş "And Maggie Makes Three"

20090720

40


Aya çıkmanın 40. yılı. Vauv! Bence yalan. Çıkmadılar o zaman. Yalan söylüyorlar. Ama yine de küçük bir adım falan ayağı iyi iş yaptılar. Ben oldum olası komunistleri sevmiştim. Pis Amerika, kaka Amerika. Öyle.
PS: Hayır yani 40. yıl niye kutlanır yani. 41 kutlasalar da maşallah desek. Kutlama niye bi de?

20090718

Saksıdaki Çocukluğum

cute boy
Bir insanın, hadi spesifik olayım 20 yaşına gelmiş bir gencin evime gidiyorum dediği yer, bütün hayatını yani son 20 yılını harcadığı, doğduğu büyüdüğü yer ise uzun bir aradan sonra evde gördükleri bazı anıların ve kişilerin hayaletlerinden ibaret olmaya başlıyor bugün bunu fark ettim. Yazlıktan geldikten sonra, annemin hadi evladım çiçekleri sula demesiyle başlayan nostaljik gerigidişlerim yani lost'vari flashbacklerim beni sarhoş misalı geçici hafıza kaybına uğrattı. Yani, ne oldu nasıl kendimi balkonda buldum ve o saksıyla karşılaştım hatırlamıyorum sanki uzaylılar ışınladı beni. Efendim, eğer yüz profilime dikkatli bakar iseniz kafamdaki yarığı görebilirsiniz. Tamam dramatik oldu, kafamdaki yarık değil yaraizi diyeyim. Diklemesine değil de paralellemesine bir suretle şimşek şeklinde zühur bulan yara izim kimilerince Voldemortla olan savaşımdan kalmış bir relic kimilerince ise yer çekiminin bana saksıyla buluştuğumda toprağın verdiği armağan. Her ne tekim, insan bu ya, bilmem belki siz de yapmışsınızdır, evdeki en büyük saksının içine küçükken bir sürü ıvır zıvır koymuştum. Ne koydum, neleri koydum; unuttum tam hatırlamıyorum ama, üzerinde doğum yılı yazan paralarım, kalemtraşlarım, küçüknotlar yazdığım kağıtlarım, katlettiğim sineklerin toplu mezarları, arkadaşlarımdan çaldığım belki ödünÇaldığım erdevatlar ve benzerleri. Bakıyorum da, pihuuuu! Onlarca, binlerce şey gömülüdür, ve toprağın altından, saksının içinden bana seslendiler. Ama her şey bu kadar statik değil tabi ki. Eskiden evin adresini sorarken hatta ne eskisi geçenlerde GoogleEarth'ten arkadaşa evin adresini gösterirken bak stat burası, geç stadın olduğu caddeyi, 5. bina bizimki derdim. Derdim demesine ama nasıl, nerede, ne zaman yıktılar eski stadyumu bilemedim. O stadyumun da anısı var. 19 mayıs gösterileri! Evet, o pankart açıp aptal gösterilerden ortaokulda kaçmışlığım olsa da lisede zorla dans ettirdiler. Hem de önce step, ardından da dans! Aslında dans olsun step egzersizleri olsun bunlara lafım yok, lakin efendim bunu niye abartıyorsunuz ki. Beden dersinde hadi çocuklar top oynayına dönen bir gurüh olan çocukluğumda, erkeklerin futbol, kızlarınsa harbi kızlar napıyordu? dönemden geliyorum. StarTV'de spor haberlerinin jeneriğinde sadece futbol topu gözükür, salt futbol haberleri olurdu. Sonra pazar günü bizimkiler, bazen cuma günü de Levent Kırca'nın olacak o kadar'ı. Şimdi giderek 90larda çocuk olmanın ince detaylarına girdim, özür olsun. Ama efendim, ben burada, bu evde böyle yaşadım. Aynı televizyona kimbilir kaç yıl baktım. Baktığım Erciyes'in manzarası kim bilir kaç yıl aynı kaldı. Karşı binadaki kız nasıl büyüdü, çatıdaki sokak kedisi kaçıncı yavruya hayat verdi ben bunu bilirim bunu söylerim. Kalkıpta Mango'daki indirimden ya da Rock'n'coke falan bunlarla ilgili ne yazsam havada sinek, solda sıfır kalır.

0

Öyle işte.

20090717

Yemekteyiz

Faton bey! Pembe servis tabakları, pembe peçeteler. Piyano ve garip yemekler. Özlemişim bu programı. Bana Viyana kapılarında yemek yaptıran program bence bu!

20090715

Bir Yazlık Rüyası

Sahil, kum, görece güzel vucutlu erkekler ve kadınlar, deniz, güneş, gençler. Karıştır karıştır ne çıkıyor ortaya. Seks! Lanet olsun kim bulduysa bu işi. Hani umrumda olmasa çekicilik seksilik bence sanmıyorum yer yer yer, hareket etmez göbek yapardım. Yani öyle geliyor bana. Aslında ben ne yapıyorsam kendim için yapıyorum. Aynada belimdeki beyazlığa bakıp, iyi iyi yanmışım diyorum. Sanmıyorum başka bir kız evladı oha mayo izine bak çok seksi demez. Dememeli, diyorsa da uzak dursun. Parfüm de aynı olay. Seversem kendim için severim ama bazı bazı görüyorum aha bak o bunu seviyor falan. Biraz gelişin ilerleyin ya. Aynı mantıkla, 100lerce liralık ayakkabı giyen kızlar, lafım size. Oha ayakkabıya bak kesin verir bu kız ben demiyorum. Diyen de tanımıyorum. Ha kendi taşımı kendim taktım ayaklarında o ayakkabıyı giyiyorsan hakkım helal olsun. yok öbür türlüyse, git türlü ye. Iyk, patlıcan kuşbaşı et domates ve KABAK! Pardon kendimi iyi hissetmiyorum, gidip iki kulaç atayım da kaslarım gelişsin.
Öyle. Her yaz bu böyle. Her yaz ayna karşısındayım.

20090710

Renkli rüyalar mı dedin?

Yaz. Sıcak. Yapacak bişi de yok ulan. Aptal çalışma bursundan haber beklediğim için hiçbir yere de kıpırdayamıyorum. Sims2 yükledim ben de dün gecenin bi yarısı, çalıştı çalışmasına ama oynayamıyorum da. Minik keyboard tıkırtısı ve minimuma getirdiğim laptop ekranının ışığı aynı odayı paylaştığım ablamı rahatsız ediyor çünkü.. E napiim babam da uyuyakalmış salonda kıyamadım hiçbirine yattım uyudum. Uyudum uyudum rüya gördüm.

Saçımı yakın zamanda kestirmiştim, şimdi de başkasına kestiriyormuşum ve çok felaket bir sonuç çıkıyormuş. Keşke kestirmeseydim diyorum, annem de hiç takmıyor, kestirmeseydin napiim diyor. Sonra da robot istilası için yemek yapıyoruz, sucuklu yumurta (nedense) sonra da buzdolabındaki su şişesini (ve cidden böyle mor bi termos var işte buzdolabında gerçekte) alıyorum susuz kalmayalım diye. Sonra da benim odama saklanıyoruz bikaç kişi kapıyı iki kere kilitliyorum, yatağıma yatıp uyuyorum ve ertesi gün kalktığımda hasta hissediyorum kendimi, zaten saçım da çirkin. Aynaya bakıyorum yanımda ablam var, o da iyi misin diye soruyor cidden hasta gözüküyorum. Galiba robotlar biyolojik silah kullanıyor deyip pencereden bakıyorum ve caddede robotlar var ve de kaçışan birkaç insan. Üzülüyorum sonra robotlardan biri taa uzaktan görüyor beni, ben de perdeyi kapatıyorum ama bir fireballa benzer bişi atıyor isabet etmiyor neyse ki. Uyanıyorum bir bakıyorum saat iki buçuk olmuş bile. Anam günün yarısı geçmiş.

Ne boş ne boş bir yaz bu böyle.

Kelimeler

Teoman. Aptal herif. Ama iyi şarkı yapıyor bence.
Tayyip. Aptal herif. Ama iyi siyaset yapıyor bence.
THY. Aptal havayolu şirketi. Ama iyi iş yapıyor bence.
Kapitalizm. Aptal olayımsı. Ama bir işe yaramıyor bence.

Taksiyle Atatürk havalimanına gelirken, taksiciyle ki kendisi CHPli bir taksici, bayağı muhabbet yaptık. Seviyorum bu kafadan adamları. Hesaplarıma göre, CHPnin oy artışları bu şekilde giderse 2030lu yıllarda iktidar olur, ama salt matematik bir işe yaramaz. Ha matematiğe lafım yok, matematik demek çok şey demek. Nicholas Cage'in bir filmi geliyor, böyle sayısal şeylerle geleceği falan tahmin etmek gibisinden. Sonra fibonacci sayı dizilimi var ki, o da bir şey ifade ediyor. Neyse işte, taksiyle Atatürk havalimanına geldikten sonra, kontrollerden geçtim. Amma kontrol ediyorlar, ayıptır günahtır. Baktım yaklaşık 1 saatim daha var, internete girip blog yazayım dedim Teo dinlerken. Bir de baktım ki internet için iştecell falan olmak onun için de para ödemek falan gerekiyor. Kapitalizm işte. Duh. Ben de insanlara bakayım dedim. Sosyalizm hesabı. Çeşit çeşit insan var burada. Karşımda birbirinin tıpkısının aynısı iki kadın, ama belli ki farklılar, biraz da önümde göğsüne gelişmiş sarıya boyanmış saçıyla mesajlaşan bir kız, bir de şapkasıyla bağdaş kurup oturmuş, bilgisayar kullanan bi çocuk. O çocuk benim. Hoş kimi çevrelere göre çocukluğum kalmamış. Efendim, 20 yaşında olup nasıl bu kadar büyük gösterebiliyorum ben de bilmiyorum. Neyse ondan yana sorunum yok, sorunum başka. Kıtalar arası büyük bir sorun. Canım Chiara'm gelecek ay Istanbul'a trenle gelecekmiş. Süper bi duygu. Ama Teoman niye devreye giriyor ki? Ya da biz insan oğlu neden şarkıları kendimize bağlamak zorundayız ki? Bi de üçlü kombo yapmış albümünde, kombo olmasa dahi 4 şarkıdan 3ünü çok seviyorum. Albüm Renkli Rüyalar Oteli. Aslında iyi de isim. Geçen de ben de bir kitap gördüm D&R'da adı da Butik Oteller Rehberiydi. Kitap yazarsam konularından biri bu olur bence. 9 aydan sonra Kayseri'ye döncem, bi gün kalcam hooop Mersin sonra Ankara stajı sonra da Istanbul umarım. Üf be Teo yapma bunu bir daha, böyle şarkılar söylüyorsun etkliyor beni. Şşşş.

09.07.09

20090704

mektup

Bir insanın en iyi arkadaşına bi mektup yazması ne kadar zor olabilir ki? Alıcaksın kağıdı kalemi, döktüreceksin işte... Lan ne döktürebilirsin ki diye kalıyor insan. Ne bileyim yazamadım yazamadım işte. Bahanem de yok ya da ne yazacağımı bilemedim mi desem. Mahçup oluyor tabi insan, sonuçta doğum günü hediyemi bi mektupla önceden yollayacak kadar düşünceli bir insancıkötesi varlıktan bahsediyoruz. Tamam mektupta ne paraladığı ya da yolladığı hediye önemli olsa da düşünce kadar da değil aslında. Özür olsun diyorum ama yine de ortalıkta bi delik olarak kalıcak bu da, hatta arada bi bozuk atmasına neden olabilecek bişi biliyorum... Zaten moralman üzgün ve bitkin ve yaralı bi biçimde dönücek arkadaşım - her ne kadar gizlemeye çalışacak olsa da - ve ben onu gidişinden önce bi postadaki mektup kadar sevindiremiyorum, bu da ne kadar boktan bi arkadaş olduğumu gösterir herhalde. En azından uğurlayamadığım dostumu karşılayacağım, o da bi nebze iyidir umarım...

20090701

And Then There Were None

trt
Yok yani hatırlıyorum falan böyle o günleri, o günler dediğim de ilk geldiğim Viyana günlerini bi acayipmiş. 10 dakika yürüme mesafesine metroyla gidip adamlara yer sorup yanlış adres almışlığım. Tam pes ederken, binanın tam önümde olduğunu görmem falan. Hani onu geçtim, daha ilk haftamda 70€luk metro cezam falan. İlginç geliyor, 6 ay falan ama daha bi uzun geliyor. Hele bi de yaptığım gezileri falan sayarsak ohoo. Aslında planlarımdan birisi, gezi anılarımı yazmak. Ben yazmak diyorum. Elin İngilizi, kitaba dökcem diyor, hani o yazsa okunur, Biricit Cons okumuş Hari Potır yazmış adamlar bunlar, ha ben yazsam kimse okumaz o ayrı. Neyse işte ikincisi hani benim bi sözde questim vardı Gargoylar işte onu da deviantartıma aktardım.

Anılarımı bu postta değil de yakın gelecekte aktarcam. Bugünün aslında büyük de bir önemi var çünkü belediyeye gidip de-register olup resmen Wienerlık ünvamımı verdim. Aslında üzücü bi olay. Neyse ki Japon bir arkadaşımla gittim de görece kolay oldu. Genellemeler ve Japon balıklarından bahsetmiştim, şimdi de genellemeler ve Japonlardan bahsetcem. Arada ve bağlacı olduğu için kesişim kümesinden bahsetcem. Harbi süper adam bu japonlar takdir ettim. Kibar ve sadık insanlar. Bugün benimle belediyeye gelen arkadaş biraz bu aralar üzgün, çünkü bütün tanıdıkları tek tek gidiyor. Aslında en yakın arkadaşı olmuşuz haberimiz yok. Çünkü çekingenliklerinden ötürü olsun fazla sosyalleşemiyorlar ve kendi içlerinde kalıyorlar fakat Akdeniz kültürünün getirisi olsun ki bunu İspanyol, Yunan, İtalyan ve Türk karması oluşturuyor, sosyal bir dehlizde buldu kendisini, fakat onun gibi 1,5 yıl değil, bu karma 6 ay kaldı ve temmuzun başlamasıyla teker teker gitmeye başladı herkes. Üzüntülüyüz ama belli etmiyoruz, beni en çok üzen en son gidenlerin biz olması. Hoş Chiara'dan ayrılmak acı verici ve düşünmesi bile acı veriyor ama, "yapacak bir şey yok" Zaten son günlerdeki meşguliyetimiz bizi pek yalnız ve başbaşa bırakmıyor. Ama eminim yakın gelecekte görüşeceğiz. Görüşmek zorundaymışız gibi hissediyoruz, kim bilir ne olur ama zor be anne, çok zor diyesimiz var. Taichi, Japon arkadaş, beni uğurlamaya Chiara ile birlikte gelecek. 2 kişi olmaktansa 3 kişi olmak daha güzel sanki çünkü ayrılık bu zor. Neyse düşünmek yazmak bile iç acıtı. Viyana'dan, erasmustan ayrılmak tabi o da zor ama acı vermiyor. Ama arkadaşlardan ve sevgiliden böyle ayrılmak. Zor ulan zor!

Dönüşten bahsedelim biraz da. Galiba gelirken 15 kiloyla falan gelmiştim galiba 20 kilo olmuştur görcez şimdi, kirayı da ödedim bi tek depozito almak kaldı, umarım depozitoyu da alırım çünkü cumartesi gidiyorum. Saat kaçta uçağım tam olarak bilmiyorum belki bilmek istemiyorum, sorun o değil, toplanmak. Dağınık bir kişiliğim olabilir, ama bu dağınıklığı toplamak zor, ayrılmaktan daha zor. Anılar falan. Zor işte zor, zor. Herkes gitti teker teker, dün yunan kız Giota, bugün Perulu oğlan Diego, 2 gün sonra ben ve o. Öyle işte, en azından önümüz yaz. Kusura kalmayın, yazmak içimi dökmek istedim, konuşacak kimsem yok. Çünkü olay basit ama yaşayanın gözünde büyük oluyor. Kim bilir belki gerçekten de büyüktür. Falan filan. Zor.

2006-2012

Hayır efendim bu kesinlikle ek$isozluk özentisi bir yazı değildir, sadece ucu kıytırık yerlere varan kendi öz inancımdan kaynaklanan bir bitim tarihi ve copyright mevzusudur. İşbu yazı burada olduktan sonra buradaki yazılar ve imajlar Birleşmiş Devletler İnterneti Koruma ve Geliştirme yasası altında ulvi haklar doğrultusunda korunmaktadır. Şimdilik buradaki yazılar, mittafa tüzel kişisinin okilovebeytiverymuch adıyla internete bir yansımasıdır ve bu yansımayı mittafa pek sevmektedir. Hatta bu tüzel kişi, artık tüzel olmakla kalmamakta, tüzel kişilikleri içermektedir, içerecektir, içermelidir. Eğer bu itirazınız varsa bi şekilde ulaşmanız pek tabii mümkündür. Süpaneke dinimiz amin