20081230

Yıl sonu gecesi 3 aka. "Happy --holiday name here--"

Windows Live Today teslerinden bir yenisi daha!

"Flörtöz
Hoşlandığınız kişinin size hayır deme şansı yok! Bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji ile ilgilendiğiniz kişiyi elde etmek için elinizden geleni yapabilirsiniz. Flört etmenin incelikleri konusunda yardım gerektiğinde çevrenizde başvurulan ilk adressiniz. İşin ilginç yanı etkilemek istediğiniz kişi için yaptıklarınızdan keyif alıyorsunuz. Flörtöz yanınızın kimi zaman sizi ele geçirip, zor durumlara düşürmemesine dikkat etmelisiniz."

Hayır fritöz dese mantıklı. Demekki flörtözmüşüm iyi bildiğim süper oldu. Ve yılbaşının benim için en anlamlı anına yaklaşıyoruz.
Bütün yıl beklediğim anlar nedense kışa yığılmış durumda.
Sömestre tatili, yeni yıl, yılsonu gecesi, doğum günüm, annemin doğum günü uzasa uzar aslında. Mesela gazeteleri en şevkle açtığım zamandır. Gelecek yıl ne getirecek bize hesabı. Mutluyum aslında.

Akademi hakkında bahsettim bir entry önce, evet orada odağımın ne oldugundan bahsetmiştim. Amaçlarımdan birisi Dean List'e girebilmek. Dean List bi gurur bi onur meselesi. 1 kere girmeyi başardım o da fasondu, freshman idi. Şimdi bir junior olarak istiyorum ki Dean Listten çıkmayım. İşte çeşitli uğraşlarla başarmayı planlıyorum yaparsam çok büyük insan olacam. Bugün GPA hesaplama işlerine kaptırdım kendimi, iç açıcı değil. Zorlasam tavşan yapabiliyorum GPA'mden. 6.2 diye not olmadığına göre tersi ama secretı çağırmak istemiyorum ve 3 or above olabilmesi için yüksek bir şeyler olsun diyorum. Saçmaladım sanıyorsunuz ama bakın dün tatil olsun dedim, istedim olmadı. Bence bu blogta hafif bir ters tepme ilkesi var o yüzden mekanizmayı zorlamayım. 2009 için de aklımızda bulunsun.

Bu yıl süperdi aslında, saysam bitmez saymakla ama şubattan itibaren farkında olmasam da incremental bir şekilde utility arttıran bir yıl olmuş. Emeği geçen herkese teşekkürler. Burada isim vermiyorum ama zaten biliyorsunuz. En azından okuyorsanız burayı eminim siz onlardan birisiniz ve sizi seviyorum.
Size mutlu yıllar diliyorum.


Only 0 months, 1 days, 0 hours, 12 minutes, and 45seconds left until new year!

Yo yo yo: 2009


bence bizim çok muazzam büyüklükte bi sorunumuz var
en azından benim
böyle lise gibim olsun istemiyorum tabi ama süper bi arkadaş toplulugu istiyorum
evet bunu istiyorum, var 2009dan nece istediğim şeyler.
başta sağlık barış mutluluk geleneksel olarak tabi
sonra ne vardı hah cihangirde bir ev. tamam cihangir olmak zorunda değil ama şehrin merkezinde bir ev, süper bir iş
graduate başvurularımın kabulü... tamam tamam bu 2009, 2010u içeriyor benim için anlaşılan.
graduate olsam mı olmasam mı ya cevap
net bir cevap nerede olacağı belli olsun
öyle işte akademik olmayı seviyorum ya oğlak süper bir burç önce bu işlere önem veriyor sonra yemek, aşk meşk, spor mpor, hoş spora devam etcem süper olcam mük kemmel bir insan olcam david olcam, heykel olcam öyle işte
sonra 2008den de bir şeyler istiyorum yarın okul tatil olsun. evet ödev var IOdan almaz olaydım neyse aldım yapcak bir şey yok.
2009a gelince günlük tutmaya devam edeyim
100lerce insan tanıyım ki çok mantıklı exchange gidiyorum di mi
100lerce şehir de göreyim tamam 100lerce olmasa da 10larca da olur
öyle siz de isteyin olacakmış gibime geliyor

Mutlu yeni yıllar, savaş olmasın bu yıl ya, kriz de bitsin süper olsun her şey.
Bi tek ben ekstra-süper olayım. Yeter.

20081225

We wish you a merry x-mas

"Sabancı o yeaaah" diye bağırsan sarhoş zihinyetine, "ekonomi o yeeeah" diyesim var. Ulan madem kriz var krizliğini bil. Tamam finans krizi diyorsunuz ama bi yandan da ekonomik kriz diyorsunuz. Madem kriz var IO neden 27 gelir 100 üstünde. Göz var nizam var kağıdımı görmedim ama 27 namümkün.

Neyse bir kırismasın yeni yeni başlarında tık tık yanıp sönen noel ışıkları ve dandirik noel hediyelerimle, sıcacık odamda, birazdan muhteşem yumuşaklıkta kaz tüyü yatağıma uzanacağım. Ayı postumun üstünde, şömineni karşında şarabımı yudumlarken, dışarıda sarhoş insanların çığırtkanları eşliğinde yeni politik sistemi, kuracağım yeni düzeni düşünürken. Neyse insanda şevk falan kalmadı yahu, güya okuma yapacaktım. Düzen yalan, düzen bir hayal, git yat uyu yahu.

Neyse mutlu noeller.

20081224

Şaka yapıyorsunuz di mi, şaka olmalı!


Direkt link veririm kardeşim, direkt link veririm. Hayır en başından biliyordum dünyanın en ablak şehrinde doğduğumu. Oldum olası Kayseri yurdum insanlarından farklıdır. Yani konuştukları dilden tutun da (Gadalarını aldıgım ne yahu) zihniyetlerine kadar( geri kafalıysak geri kafalıyız kardeşim, bu bayrak buradan i-ne-cek, 2008 yazı Kayseri Kalesi önündeki kalabalık, hatırladınız mı?) ama şu facebooktaki hede nedir yahu.
Olay şu:

▄ ▄ KAYSERI'NIN EN GÜZELİ YADA YAKIŞIKLISI BENİM DİYORSANIZ GRUBUMUZA HOŞGELDİNİZ...!▄ ▄

▄ ▄ NOT: ARKADAŞLAR LÜTFEN SADECE ( 1 ) FOTOĞRAF YÜKLEYİNİZ...1'DEN FAZLA FOTOĞRAF YÜKLEMEK YASAKTIR▄ ▄

▄ ▄ ▄ ▄ SAYIN ÜYELERİMİZ HER HAFTA OYLAMAYA KATILMAK İÇİN LÜTFEN GRUBA EN AZ BİR FOTOĞRAF YÜKLEYİNİZ.ERKEKLER(150) -BAYANLAR(150) OLMAK ÜZERE TOPLAM 300 FOTOĞRAF ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRME YAPILACAKTIR.
▄ ▄ ▄ ▄ (LÜTFEN RESİMLERE OYLAMANIZI SADECE YORUM ŞEKLİNDE DEĞİL ÖR: 10 ÜZERİNDEN 7 GİBİ PUANLANDIRMA ŞEKLİNDE YAPINIZ....)

***************************************************************
♥♥♥♥KAYSERİ GRUBUMUZA HOŞGELDİNİZ♥♥♥♥
(¯`´•.¸_____________________________¸.•´´¯)
♥---==-♥°°BEST_MODEL_OF_KAYSERİ°°♥-==---♥-♥
(_¸.•´´-----------------------------------------¯´´• .¸_)
♥♥♥♥♥SİZLER BİZİM İÇİN DEĞERLİSİNİZ♥♥♥♥
***************************************************************
KAYSERİ ♥ ♥ ♥ ╔╦╦╦═╦╗╔═╦═╦══╦═╗♥ ♥ ♥ KAYSERİ
KAYSERİ ♥ ♥ ♥ ║║║║╩╣╚╣═╣║║║║║╩╣♥ ♥ ♥ KAYSERİ
KAYSERİ ♥ ♥ ♥ ╚══╩═╩═╩═╩═╩╩╩╩═╝♥ ♥ ♥ KAYSERİ
***************************************************************

Evet, çekme yapıyor di mi, aynı kaynım diyorsunuz ama şu kalplere bakın allasen, şu kurdeleler, şu ne bileyim abaaav. Bir de şöyle bir grup var belki biliyorsunuzdur: Övünmek gibi olmasın ama Gayserilim. Yok yok çok ilginç çok garip bir millet şu Kayserililer, seviyorum onlar da olmasa yani mantı olmazdı, yağlama olmazdı ama kalpli welcome yazısı ne ya. Şimdi içinizden birileri ya sev ya terk et diyordur ama terkedemem ki toprağım oralar benim. O dutluklar, çimenlikler bağlar bahçeler. Homesick olmaya daha şimdiden başladım ben, bakalım 1 ay sonra Viyana'da neler beni bekliyor olacak acaba. Ya da ne bileyim hangi dersleri alacam ya da vize alabilecek miyim? Ha bi de scubadiving'e merakım var geçenlerde havuz eğitimi vardı, yapabilirsem Ocak sonu Kaş'ta dalmaya gidiyorum, artık su yüzüne sağlam çıkarsam gitcem Viyana'ya. 10€'ya bilet de buldum Muniche gidiyor ama oradan sağa saptım mı ver elini Viyana!

Bu arada Yahudi bayramları kutlamalarıma bir yenisini daha ekledim. Hanuka diye bi bayramları var bu milletin pek bi sevimli pek bi şeker. Yılbaşısı da güzeldi, elmaya bal döküp yemiştim. Mantıgı da bu yıl baldan tatlı olsun imiş. Eğlenceli millet yahu. Seviyorum onları. <3 ama Kayseri rulesss

PS: Oha bizim ev bile gözüküyor, stadın oradan yol geçiyor ya şehirden boylu boyunca hemen 4.- 5. blok bizimki :D

20081220

Garip ve Ilginç

Sokakta yürürken tanımadığınız insanın yüzüne ya da gözünün içine bakar mısınz? Ya da ne bileyim Türkiye'de pek gelişmiş bir endüstri değil ama asansörde(yani çıksan çıksan 11 kat çıkarsın taş çatlasa) tanımadığın kişilerle göz göze gelir misiniz? Garip şu hayat yahu. Bazen bazı yerler oluyor böyle insanlar kaynaşıklar, sanki herkes birbirisini yıllardır tanıyormuş gibi ama 5 dakika sonra unutuyorlar. En olmadı unutacaklar. Garip.

Gariplik bir yana bugün bir arkadaştan duydum japonca'yı japon kültürden alıyormuş. Aklıma yatmadı değil, iki olumsuzun bir olumlu ettiği yazın dünyasında bu aklıma yattı demek oluyor. İşin aslını soracağım sensei'e artık o ne derse. Dil önemli, neden önemli bilmiyorum ama bilmekte fayda varmış gibi geliyor. Bu aralar bir boşluk içindeyim, ne yapacağımı bilemiyorum. Dışarı çıkacaktım ama yemeğe çağrıldım, zaten gitmediğim de iyi olmuş bayağı yağmur yağdı, zaten yarın kendime üç beş bir şey alıp, yıllardır getirmeye üşendiğim bavulumu Kızıltoprak'taki evden getirmem gerekiyor. Aslında mantıksız sonuçta 3 hafta kaldı okulun kapanmasına ama artık ne olur anlarız. Bu arada hastalığım çok ilginçmiş, fotograf makinem yok ama olunca buraya koyacağım ne ilginç bir şey olduğunu. İlginç.

İlginçlik de bir yana, şu hindistan cevizi ne garip bir varlık. Yani açması zor, açınca da içmesi bir zor anlamadım valla. Traş edip saklamayı düşündüm ama sikko bir hareketimle açılı açılı verdi, kamışla içmeye çalıştım. Çizgifilmlerden olsa gerek ben hindistancevizi suyunu beyaz zannederdim. Hatta sütü var falan derler ya o zaman ne bileyim harbi beyaz olması çok mantıklı geliyor ama değil bildiğin şeffaf. İçerken benim şansıma mı bilemedim siyah siyah şeyler geldi, pek hoş karşılamadım. Ananasın suyu gibi değil anlıyacağınız. Neyse ben de bir şeyler yazayım dedim. Aslında garip bir hikaye yazıyorum bu aralar ama yani ne yazacağımı ben de bilmiyorum. İşte bir hafta içinde ölecek falan gibi bir plot var ama nereye gider bilmiyorum. Küçükken yazdığım macera hikayelerini özledim her an onlara dönebilir, yeniden takımı kurabilirim bilmiyorum ama eğlenceli günlerdi. Kıh kıh kıh. Neyse eğlencemiz hiç bitmesin. O değil de yeni yıl geleyor :D

20081213

Cheri Cheri Lady

Bu şarkı çalıyordu adı bu olsun istedim postun. Çok hastayım, bir kaç gündür doğru düzgün bir şey yiyemiyorum, sadece sıvı besinlerle besleniyorum. Dilimin altı bi şiş bi şiş görseniz. Aslında görmeseniz daha iyi neyse fazla yazmıycam hastayım, sınav var bakamıyorum da sinir stress :/ Sınav dediğime bakmayın, e-ko-no-met-ri.


20081209

See you in another life brother

Msn'de çıkıyor ya böyle msn live hedesi orada önceki hayatınızda neydiniz deyü bir şey vardı bu çıktım :/
Şarap Üreticisi
Bir önceki hayatınızda Güney Fransa’da üzüm bağları olan bir şarap üreticisiydiniz. Maddi açıdan varlıklı fakat bulunduğu çevreden hoşlanmayan biriydiniz. Bu nedenle sık sık kendi dünyanıza çekilir ve hayat üzerine bir filozof edasıyla düşünceler geliştirirdiniz. Hatta bu düşüncelerinizi yazıya döküp bir kitap halinde yayınlamayı bile düşündünüz fakat beklenmedik bir aşk macerası sizin hayata bambaşka bir gözle bakmanıza neden oldu ve daha önce yazdığınız ve düşündüğünüz herşey size yavan gelmeye başladı. Bu nedenle bu yazıları hiç bir zaman yayınlamadınız. Büyük aşkınızla hiç bir zaman evlenmediniz ama ömrünüzün sonuna kadar birlikte yaşayarak, hayatınızın tadını doya doya çıkardınız. Ölümünüzden sonra sevgiliniz sizin yazılarınızı evin bir köşesinde buldu ve her akşam sizinle konuşur gibi hissederek o yazıları tekrar tekrar okudu.
Link vereyim de atmadığım belli olsun.

Yemekteyiz izleyim ben de.

Olay Yeri

Ben araştırmacı gazeteci Mustafa Özer, Kayseri merkezden bildiriyorum. Kar yağıyor, evet kar hem de tutarcasına. Gelişmeleri aktaracağım.

AROG

sevmedim, pek komik değildi. Komik olabilirdi ama olmadı napalım, onca paraya bence ı ıh. İnsanlar sevmiş miymiş neymiş, yok ı ıh, cık.

20081205

Onbeş Ocağa İncir Ağacı Dikmek



15 Ocak curcunası yaşamadığım bir yıl yoktur kanımca. Malumunuz ocağın 15'i bendenizin doğum günü, hani pek mukadder bir gün olmasa da aslında bir insanın doğum günü olması itibariyle varlığı bende çok şey taşır. Hayatımda hiç ama hiç kop kop doğum günü partisi yapmadım yapmayı da düşünmüyorum. Mesela ilkokulda arkadaşların doğumgünü partileri olurdu evlerde. Biraz zorlama olurdu, monopoly oynar, iki el dans eder, konuşacak konu olmazdı, işte kendi çapımızda birilerini dansa kaldırmaya çalışırdık. Aslında iyidi ya ilkokul, hoş kötüydü de ama iyi de sayılabilir. TED'den önce devlet okulundayken çok farklıydı her şey onu hatırlarım. Aslında pure öğrenciliği hayatımda bir tek bi o zaman bir de ortaokulda yaşamışımdır. Lise ile TED'e bakarsam bir farklılıkları var. O farklılıklar nedir hepsini burada yazmayacağım hatta hiç birini yazmayacağım. Ama iyi zamanlardı hepsi, fakat hiç birince mükemmel bir doğum günü kutlamadım. Bi kere ortaokula kadar hiç umrumda değildi, doğmamış olmayı istediğim zamanlara denk gelmesinden ötürü olsa gerek. Doğumgününü bırak, partisi peeeh. Sonra ortaokul geldi, sosyal çevremin elverişsiz olmasından mı kaynaklandı bilmiyorum, yoksa görece inekliğimden mi :/ o olaylara da pek kaptırmadım hatta ulan diyorum ilkokulda sınıfın en gerizekalı çocuğuydun, karne resmen 3lük sayma sistemi gibi 2 ve 3lerden oluşuyordu, nasıl oldu da en birinci oldun Kayseri'de anlam veremedim. Hayatımda ne oldu hiç bilemedim. İlkokulda hani anlam verebiliyorum çok sevdiğim birinin çok erken kaybı olsa gerek diye savsaklamak da kolayıma gidiyor. Ama exponential inekliğimin korelasyonu yok. Aslında derslere de çalışmazdım da ama en birinciydim. Sosyala bakardım aslında, matematikde derste en birinciydim. Sonra rakiplerim falan geldi, alam düşman gözüyle bakardım onlara ne komikti ya. Off elemanları hatırladıkça ne gülesim geliyor. Mafya takılanından, ağırabisine, berkinden alisine alabildiğine insan varyasyonu vardı. Vardı da vardı. Lise dümdüzdü yahu. Hep aynı kişilerle takıldım. Yani ömrü hayatım boyunca hep okul değiştirdiğim için alışkın değildim. Lisenin ilk günü de çok olaylıdır da olaylar bunlar değil, anlatırım deli olaylar var. Gel gelelim üniversite hayatına, o da pek parlak değil ki. Daha ilk yılım hatta 4.ayım falan, tatil dönüşü olsa gerek, daha uçağa da o kadar alışmadım taa karşı da indiriyor ben de elimde onca bavulla dolaşmak istemiyorum tabi. Kayseri-İstanbul express otobüsüne binip Harem'de uyandırılmayı bekliyorum. Otobüs genelde 10da 11de falan kalkar, işte o 11'de başladım saate bakmaya. Yanımda tanımadığım, büyük bir ihtimalle de hayatımda bir daha karşılaşmayacağım bi çocuk var. Yollar hafif karlı, obsesif bir şekilde Vega-Hafif Müzik dinliyorum. Hatta çalan şarkı Ankara(Ankara bir çok sevdiğimi almış bir şehir olarak bende gri ve melankolik duyguları en habis şekilde uyandırır-habis ne bilmiyorum bu arada yazasım geldi-) elimde sadece bir kağıt, kağıtta ismim ve 15 ocak ibaresi, koskoca otobüste yalnız ve yanlışım. İşte böyle bir doğum günü yaşamışlığım var. Nasıl parti olabilir ki, resmen filmde öpüşme sahnesi var diye filmi izletmeyen, seyircilerin kapa yahu şunu dedikleri için izleyemediğim filmi yayınlatmayan bir Kent otobüsüyle bir kaç yıl sonra farkedeceğim karşıtlıkların ve yanlışlıkların tam ortasında, geleceğe yolculuk yapmaktayım. Sonra bir yıl geçiyor. Odamdayım, bir kaç insan geliyor doğum günümü kutlamaya, şu harekete hiçbir zaman anlam veremesem de o insanlara ufak bir tebessüm ve umarsız bir tavırla yalnız kalmak istediğimi söylemek, ve yalnızlığın biraz da yanlışlığın dibini vurmak. Sonra 2008in 15 ocağı var. Var, olmasa da bir şey fark etmezdi, arşivleri karıştırsak bulurum da hafızam beni yanıltmıyorsa linear sınavım var. Bak bak bak nasıl da her şeyin başı, bihabersizlik var buram buram. Haa ama öyle bir gündür ki aslında gerçekten de her şeyin başlangıcı terimi cuk oturur, hayatımdaki en güzel hediyeyi aldığımı zamana denk gelir: bir insanın içtenliği ve samimiyetini en üst doruklarda yaşamak tabi bunu iki ile çarpmak, aslen uzatmalarda oldu bu da. Bu yıl da vasattı 15i; ama 16sı saat 00:01 biraz muhteşem değil miydi bizim için evet öyleydi. Vee gelgelelim 2009'a. 2009dan bahsetmek, aslında (t+1|t=içinde bulunduğumuz yıl)den bahsetmek süperdir hep benim için. Ama 2009un Ocağının 15ine 2 sınav koyan zihniyeti nasıl bir buhrana soktu beni de bunca lakırdı sarfettim ben de bilemedim. Neyse zaman gösterecek ama fark ediyorum ki, iyiki doğmuşuz be. Yani sen de iyiki doğmuşsun ki okuyorsun burayı, yoksa okuyan eden yok. Ben de okumuyorum, aklıma estikçe;ara sıra bazı bazı. Bazen de nostalji olsun diye, hangimiz yapmıyoruz ki bunu.

20081204

Ciğer Candır Ciğerdir

Çok yakında! Yazacağım yazı serisi.
Çok yakında, gerçekten.

Watch more YouTube videos on AOL Video


Bana Umut Sarıkaya'nın naber'ini hatırlattı, ama cidden çok yakında. Ciğerle ilgili süper yazı dizisi.

Süper Sözler Silsilesi

Oscar Wilde'nin 1900 yılında yazılmış oynu The Importance of Being Earnest'i bitirdim, tamam aslında okumam gerekiyordu ama metin ingilizce olunca, dvd'den izlemede bir sakınca bulamadım. Aslında çok güzel sözler içeriyordu ama beni en çok etkileyen sözlerden biri
"all women become like their mothers. that is their tragedy. no man does. that’s his."
budur. Aslında bir çok güzel söz de olsa, tragedy oldugu söylense de insanın etiketlenmesi üzerine yazılmış, etikete verilen öneme dair hoş,komik hatta bunu ingilizce söylemek istiyorum genius bir eser olmuş, aslında pek eserlerini bilmem Oscar'ın hatta Orson Welles'le karıştırsam da, çok güzel.
Gümrükde adama demişler, anything to declare; adamın cevabı şu: I have nothing to declare except for my genius.
Aman tanrım ne güzel bir karakter ne güzel bir özgüven etc etc. Tabi adam gay çıktı olur öyle şeyler. Gay ile zaten Earnest aynı kelimeye geçiyormuş victorian age'de ilgimi çekti bu da. Buda dedim de dünya turu için para toplamaya çalışıyordum ama bursum halen gelmedi, ocakta gelecek ama halen yok ortada bir hesap numarası etc. eğer 15 Aralığa kadar bir şey gelmezse işi telefonla halletcem eğer burs falan yoksa bilelim yani değil mi? Para=Çokomel oldugu için yılbaşı alışverişi sardı beni, yok daha bir şey almadım da alabilitem çok çünkü projected income oldugu sürece yani increase in future income affects current consumption hedesi, bilmiyorum nolacak bu işin sonu.
Çu çu çu, ekonometri sınavı yaklaşıyor, sabah public sınavı vardı, bakalım nasıl gelecek sınavlar. Hoş ekonometri iyi bir başlangıç olmadı ama mutluyum, umutluyum. Çu çu çu çu çu çu çu.

20081129

Bize Yalan Söylediler


Hayır cidden bir yalanı yaşıyoruz da haberimiz yok. En azından haberim yok. Tamam adamın biri bi film yapar sen de izlersin, buraya kadar her şey tamam ama aptal bir şarkıyı niye her yerde dinlersin ki? Ama olay bende değili ya da biz seyircide de, Semiramis'in dediği gibi "dört bir yanda bizim gibiler" bize yalan söylediler.
Olay cidden tam anlamıyla bu ve Çağan bize yalan söylüyor, bize bizi anlatıyor. Onun malzemesi biziz, ve belki de bu yüzden bir gerilim filminde bile sinemadaki seyirciler daha az üff püff ses efekti çıkarır. O üfleyenlerden biri olarak, o Istikal'de yürüyenlerden, Harem'de bulunan, ne bileyim sizden biri olarak filmin yaptığı tek şey buydu ve yarası olsun olmasın herkesi bir şekilde işlemiş oldu ve dünyaya, hadi küçük düşünelim Türkiye'ye 45likleri yeniden tanıttı. Reankarne olmuş şarkılardan biri de Semiramis Pekkan'ın Bana Yalan Söylediler parçası. Açıkçası sevdiğim bir yapıma bağlanma süreci yaşayan bir insan oldugum için aykırı bulduğunuzu zannetmiyorum şu anda bu meseleden bahsetmemi. Yani yarın yeni bir film izleyeceğim oha lan benden bahsetmiş diyeceğim. Ama bu filmde başrol oyuncusunun restoranı var ve benim işletmek, aşçısı olmak istediğim bir yer işletiyor ıssızadam. Hayallerimle oynama sakın, biliyorum öyle restoranlar Türkiye'de yok, olsa da çok az, niye hayalimi bu kadar gerçekmiş gibi gösterdin? 30larında Galata'da yaşayan, restoran sahibi adam benim, ben. Bana yalan söylediler, bana yalan söylediler, kaderden bahsetmediler.

Filmde milyon detay var, ve bu detaylardan birinin sizi bulmaması imkansız ama Ada'nın içkonuşmasıdır sanırsam insanların karnına yumruk atan. En azından ben çok ağır yedim o yumruğu. Paylaşmak istedim sadece.

20081127

578

Açıkçası bütün bir ay boyunca menüde ciğer çıkmasını istemiştim içten içe, kendime itiraf edemedim, yüksek sesle söylememiştim ama ne zaman baksam menüye gözüm hep onu aramıştı, kendisi Arnavut Ciğeri. Nerden gelmiş ismi bilmiyorum ama tadı güzel, bana eski anılarımı hatırlatıyor. Mesela arnavut kaldırımı vardı bi aralar di mi güzel günlerdi onlar. Ama gel gör ki kalorisi yüksek besin bunlar :( negatif kaloride olmam gerekirken 30 dakikada günlük enerji ihtiyacımın yüzde bilmem kaçını karşıladım. Hem de tek öğünde :(

Ekonometri sınavı 26 geldi, beklediğimden iyi şahsen arasıra demiyo değildim tek basamaklı gelebilir diye ama çok mutluyum o sınavdan böyle bir şey gelmesi ilginç. Linearden aldıgım nota da benziyor o da 27 miydi neydi hatırlamıyorum ama bir şeyler tekrar ediyor sanki hayatımda.

Akşam Issız Adam'a gitcem nasıl bir filmmiş anlatırım. Biraz geciktim ama merak etmiyor değilim. Kızlar çok seviyor deniyor, erkekler pek beğenmiyormuş ama şansımı deniycem ben.

Öyle işte.

20081124

Bir gün belki hayattan

Yeah yeah yeah yah.

Öyle işte. Şimdi IC'nin kuytu köşelerinde, kendimi soyutlamamamış bir şekilde, açık seçik, aleni bir biçimde iştriakimi gerçekleştiriyorum. Nedir bu meşgale, yazı yazmak. Ama yapmam gereken ne, okumalarımı yapmak. Aslında tonlarca sayfanın tonlarca kısmının okumasını yapmak nice yürek istiyor lakin burada bahsetmeyeceğim çünkü bu blogun lanetli olduguna inanıyorum. Bu sayfalarda yazdığım, çalıştığımı belirttiğim bütün sınavlar "yokunakatta" idi. Bi nevi boktandı. İşte türkçe ile japoncanın benzerliği. Neyse örnek verecek olursak:
Linear
İstatistik
Olasılık
Bi de dandirik MS 303 dersi, bu derslerden ucu ucuna geçtim neden, çalışmadığımdan mı alakası yok, herkeşler kadar çalıştım. Geçen hafta da ekonometri sınavı vardı, çalıştım ona da sonuç ne oldu, "yokunakatta". Bilmem anlatabildim mi? Hiç Japonca sınavım var ya da hiç Hum sınavım var dedim mi? Yoo asla, onun yerine Kellyden bahsetmişliğim var. Demekki neymiş bu sayfalar naletliymiş o yüzden bugünden itibaren böyle bıdıbıdı yapmak yok. (^^)\/

20081123

Arrange Icons By Date

Dün dündür, bugün bugün. Evet aslında aynen böyle. Dün ve bugün. Bir de yarın var değil mi ama? Dünü ve bugünü biliyoruz ama yarını hadi yarını da geçtim 1 saat sonra ne olacak nasıl olacak bilmiyoruz. Ama dünü bugün gibi hatırlıyoruz. Yani dün gibi hatırlıyoruz diyoruz ama aslında dünü ne kadar hatırlıyor bir insan değil mi?

Mesela Medea'ya bakalım. Evet yeni okuduğum için biliyor ve örnek gösteriyorum. Alçak Jason eğer kralın kızıyla yatmasaydı, mutlu mesut yaşarlardı, Medea da çocuklarını öldürmek zorunda kalmazdı. Hadi ben Medea'ya hak vermiyorum şahsen. Jason bence iyi bi eleman ama konum bugün ben değil, bugün Jason değil zaman. Şimdi öyle bir şey ki zaman göreceli. Mesela, aslında olaylar geçtikten 1 yıl sonra Medea'nın kalkıp intikam için çocuklarını öldüreceğini sanmıyorum. Neden bilmem. Zaman işte diye kestirme cevap verebilir insan aslında. Zaman. Hani derler zaman acıları silmez ama hafifletir, yani dün gibi hatırlardı eminim ama dünü ne kadar nasıl hatırlıyoruz. Dün elimize batan iğnenin acısı, parmağımızı kesen kağıdın hissiyatı ve acınarak söylenmeli ki yediğim beytinin tadını nasıl hatırlarım sanki dün gibi?

Ama verdiği kavramlar belli: Kağıt kesiği acı; beyti.. Biliyorsunuz zaten beytiyi.
Beyti bugün jübilesini yapacak. Hatta yapıyor. Yani Beyti bir daha karşımıza çıkmayacak. En azından yarını ne kadar bilebilir ki bir insan karar verme gücü olmadan. Ama kararlarımızı da belirleyen biz değil miyiz? Aldatmayı seçen, Medea'yı kendimize düşman yapan biz değil miyiz? O zaman çocuklarımızın acısını da hissetmek zorundayız. Beyti, sen güzel günler yaşadık mı yaşadık. Dün gibi hatırlarım senle nasıl tanıştığımı. Bir çekiciliğin vardı, ismin garipti. Garip olduğun için zaten sende bir şeyler buldum. Ama dün gibi hatırlarım da bünye de yaptıklarını. Artık sağlıklı bir yaşam peşinde koşuyorum. Fiziksel anlamda koşmaya, ya da spor yapmaya başlamadım itiraf ederim ama en azından huzurlu ve mutlu olduğum şu günlerde, kendime olan saygımdan dolayı göbeğimin biricik düşmanı senle sadece dünden gelen bir tad olarak görüşmek istiyor ve kattığın her kaloriyi yakarak bünyemden atmak için her gün biraz daha çabalıyorum.

Sen beyti, sevdiğim, bu sana bir veda. Ya da bir Medea!? Ama sen beyti, arkadaşım ol yeter böylesi daha güzel!

Umarım başka bir şekilde, başka bir kişi olarak karşına çıktığımda başka tadlarla görüşürüz. Seni geleceğe yolladım beyti, bugün gibi hatırlayarak.
Elveda.


Ve Beyti sana laflar hazırladım.

istanbulda kalkti tren
ankarada yapti firen
bu lafima cevap veren
ya brokolidir ya da brüksel lahanası


PS: Günün birinde dünyanın en güzel beytisini yemeğe and içiyorum.
PPS: En güzel anılarımı senin hayalinle süslüycem beyti.
PPPS: I luv u beyti, but I want something healthy.

20081116

*

O diil de küçükken meyve sinekleri vardı, nereye kayboldular? Yok mu oldular? Sadece küçükken mi gözükürlerdi onlar? Neredesiniz?
*

Beklemek

Bir fiilden öte bir şeydir beklemek, beklememek gerek hayatta ama insanı tutsak eden durumlardan ötürü bekler birey. İşte ben şu anda bekleme safhasındayım, neyi mi? Karlı aralığın gelmesini, karlı bir Şubat akşamı atlayıp trene Viyana'ya varmayı sonra da dönmeyi ve buna benzer bir sirkülasyonlar silsilesi. Ama penceremden dışarı baktığımda, anı yaşamamı öğütleyen, yapraklarını döken, baharda nasıl yeşerdiğini gördüğüm, baharla nasıl solduğunu gördüğüm ağaç. İşte beklemek böyle bir şey yaprak dökmeyi beklemek açmayı beklemek. Peki beklemeli mi, hayır efendim beklenmezi yaşamalı. Mesela bir kaç dakika öncesine kadar hayatımdaki en melankolik şarkıyı dinlerken birden kendimi baby do you wanna bumb şarkısını dinlerken buldum. Hani beklenmediklik bu, hayatta shuffle'da olmalı bence. Shake it shake it.

PS: ekonometri sucks, bakalım io nolcak, sözde sevdiğim dersler bunlar hmm hmm :D

20081109

Olmak ya da Olmalı (Bedava klişe hediyesiyle)

M. Kemal'in de dediği gibi Gidelim Afet, bütün her şeyi bırakıp gidelim falan işte ne bileyim. Yani bakıyorum kariyer.net'te biraz gezdim, bilmiyorum ya. 2 yıl sonra okul bitcek hadi master yaptık diyelim 3-4 yıla iş, ofis hayatı. Hayır iş ofis hayatı istediğimi biliyorum ama bir şeyler yanlış gidiyor sanki, acaba kendi işimi mi kurmalı, olmaz olmaz değil ama o da büyük sorumluluk be. Burcumun ünlü insanı Jim Carrey mi olsam acaba, neden olmasın, sosyal açıdan da çok benziyorum kendisine. Acaba... Komedyen mi olmalı, evet neden olmasın.

Hmm ekonometri... Sınav öncesi mittafa akşam blog yazıyor, klişe dediğinizi duyar gibiyim :D evet öyle ama napalım gece genç, ic de geç açılıyor o zaman napmalı akşam geç yatmalı... erken yatamadım sorun orada..

İş hayatına dönelim, mesela yok ama mesela piercingim olsa işte ne kadar kaale alınırım, hatta işe alınır mıyım bilmiyorum. Bir şeyler farklı işimizi biz seçmeliyiz, iş bizi seçmemeli, ya da iş olmamalı. Bir komedyen mi olmalı, bir yazar mı olmalı. En güzeli, sabah ofis akşam yazar gece de komedyen olmak.

Olmak ya da olmamak, gerçekten işte bütün mesele bu. Yapmak ya da yapmamak değil, olmak ya da olmamak.

20081030

60

Mustafa Özer diye ekonometri hocası varmış?! Hayır cidden ilginç, bence üretimci de vardır, ressam da vardır, yani unique olmak zor! En azından isminiz Mustafa olunca. Mustafa Hakkında Her Şey'den sonra Mustafa filmine gittim güzeldi, bu tarzı pek sevmesemde öneririm :D
Öyle işte.
Sınavlar başlıyor sanki. Herkese kolay gelsin, hayırlı Halloween'ler herkese.

20081021

Mustafa Özer

Hayır yani Macbeth varken neden ismimle ilgili bi blog yazarımki bilmiyorum.(Şimdi çalan Şarkı Le Jour D'avant) Bilmiyorum gerçekten. Neden mi biliyorum, eşşek gibi biliyorum sadece söylemiyorum. Yani söylersem dünyanın en tırt insanı olduğum anlaşılacak. Hayır yani okul 3500 kişi mi? Tamam gayet makul bir sayı, hatta az. Böyle küçücük nüfusu olan bir okula nasıl 4 tane aynı isimden insan gelebilir halen anlamış değilim. Hani, 4 yıl olacak her yıla bir Mustafa Özer sığıyor demekki. Ama şu da var okul açılalı kaç yıl oldu. 10 yıl diyelim, yani Mustafa Özer'siz nasıl 6 yıl geçtiyse niye şimdi bana garezi varmış gibi tüm insanlık Mustafa Özerleri buraya yolluyor anlamıyorum! Yani ya bende var bi gariplik ya da diğerlerinde. Hani ben normalim bence. Neyse bilmiyorum. Ama her şeyi anladım da; Mustafa Can nedir, Özer Hobek nedir anlamadım. Paşa paşa MÖ olsalar ya, yok illa MCÖ MÖH olacaklar. MÖ olmak bambaşkadır. Ayrıcalıktır. Bilemiycekler.

Bu arada Haloween Partisi olacakmış, gidilir ki :D

(Les Jours Tristes Biterken çalıyordu)

PS: 70 tane post girmişim. Bu 70. değil. Aslında bi taneyi sakladım,save ettim, draft olarak duruyor. Yani bu 71. aslında. Çok yakında 70 de gelecek.

Edit: Yok ya bu daha 59, sakladığı 11 tane daha draft varmış ama onlar tırt, tam draft yani; bu gelecek olan bambaşka. Çok özel. Böyle ufff. Neyse gelince anlarsınız. Döne döne gelecek.

20081019

Biraz Müthiş Bir Gece

Şu lirik işine iyi kaptırdım ama sevdiğim şarkıları koyuyorum yapacak bir şey yok; ve hatta bu şarkının böyle bir versiyonu olduğunu yeni öğreniyorum. Bugün bu saatlerde o kadar mutluyum, sevgi doluyum, sevinçli neşe dolu, muhteşemim ki
kelimeler yetmiyor, biraz müthiş oluyorum. Ben de bu gece seni seviyorum.
Teşekkürler.
PS: Beyti restoranına gitcem ve seni orada yiycem. Bekle beni beyti.
Les Joures Tristes - Yann Teirson
[00:06]
It's hard, hard not to sit on your hands
And bury your head in the sand
Hard not to make other plans
and claim that you've done all you can all along
And life must go on

[00:27]
It's hard, hard to stand up for what's right
And bring home the bacon each night
Hard not to break down and cry
When every idea that you've tried has been wrong
But you must go on

[00:47]
It's hard but you know it's worth the fight
'cause you know you've got the truth on your side
When the accusations fly, hold tight
Don't be afraid of what they'll say
Who cares what cowards think, anyway
They will understand one day, one day

[01:14]
It's hard, hard when you're here all alone
And everyone else has gone home
Harder to know right from wrong
When all objectivity's gone
And it's gone
But you still carry on

[01:35]
'cause you, you are the only one left
And you've got to clean up this mess
You know you'll end up like the rest
Bitter and twisted, unless
You stay strong and you carry on

[01:55] [02:43]
It's hard but you know it's worth the fight
'cause you know you've got the truth on your side
When the accusations fly, hold tight
And don't be afraid of what they'll say
Who cares what cowards think, anyway
They will understand one day, one day.

20081017

Collaboration Manifesto


Food is one of the most crucial need of each individual. Living under unified shelters may helped humanity to live in a relatively secure manner. With some reasonable pros and cons, yet living as a community has it's necessities, rather than requirements. Having a common voice, rather than orchestra of each ideas. The dormitories that we are living are not the abyss of the darkest ocean, however the current situation what we are dealing with has illegitimate regulations about in every aspects of our humble lives. We are nothing but students, yet being student does not mean we have no arms or breath to make any action. Due the urgency of current situation it has come to my attention that some have lately determine great and senseless rules about our live. Their so-called intention is improving our wellness and being residenceness . I ask you, what greater endeavor exists than that of collaboration? Yes, we have to collaborate with the authorities, but this was not our choice to live in an isolated environment. So I ask you, how they find their power to set some ridiculous prices on our most needed necessities? Namely, shelter and nourishment.

We are not trilobites! Their fate was extinction. They couldn't find a way to survive at the bottom of ocean. So,I ask you, would we model ourselves on the trilobite? If we don't want to become a pathetic insect like Samsa, we should collaborate. So from now on I became a collaborator. Therefore I say, yes, I am a collaborator. We must all collaborate, willingly, eagerly, if we expect to reap the benefits of unification. Unification for our survival and this is not an option. This is a necessity of living as a community. And in this community we have a war and we have to fight for our survival against the tyrannic, profit-oriented instruments of so-called institute named as university.

20081016

Music & Lyrics


ポニョ、ポニョ、ポニョ、さかなのこ
あおい うみから やってきた
ポニョ、ポニョ、ポニョ、ふくらんだ
まんまる おなかの おんなのこ

ペタペタ、ピョンピョン、
あしって いいな かけちゃお
みぎみぎ、ぶんぶん、
おてては いいな、つないじゃお

あのこと はねると こころも おどるよ
ぱくぱく、ちゅぎゅ、ぱくぱく、ちゅぎゅ、
あのこが だいすき

まっかっかの ポニョ、ポニョ、ポニョ、さかなのこ
あおい うみから やってきた
ポニョ、ポニョ、ポニョ、ふくらんだ
まんまる おなかの おんなのこ
---
İngilizce çevirisi de:

Ponyo Ponyo Ponyo, it’s a fish kid
It came from the blue ocean
Ponyo Ponyo Ponyo,
She is a round bellied girl
Peta-peta pyon-pyon
How nice to have feet! I’ll try to run!
Migi-migi-bun-bun
How nice to have hands! I’ll try to hold hands with!

When I jump with her, my heart dances along
Paku-paku chu-gyu, paku-paku chu-gyu
I love her so much!

Ponyo Ponyo Ponyo, it’s a fish kid in red
It came from the blue ocean
Ponyo Ponyo Ponyo,
She is a round bellied girl
---
Ben var izlemek istiyor

20081014

बेटी


Title nasıl bu hale geldi inanın bir bilgim yok. Ama ne yazıyor diye soracak olursanız; beyti yazıyor.

Nereden mi aklıma geldi, tabikine profil fotografımdan :D

An itibariyle SPS okumalarını yapıp, IO ödevini yetiştirmenin buruk mutluluğuyla, sabahki 8.40 dersine kalkmayı umuyorum. Neyse ki okumalarımın özetini blog'uma not olarak aldım, işim biraz kolaylaştı. Hani okumak zorunda da değiliz ama okumaktan zarar gelmez değil mi? Blog dediğim de bu değil, bir başka bir blog daha var artık: Böyle bir proce ki her an ders notları elimde internet sayfası gibi oluyor. SUcourse'tan öte bir şey. Şimdilik basic bir şey ama ne hale gelir, yararlanır mısınız bilemiycem.
Beyti yazısı kalbe benzemiyor mu sizce de(Sanskritcede)?

Bu arada Portal'ı bitirdim, mutluyum huzurluyum. Fizik, momentum... dünyayı bambaşka görüyorum eherohey. Mavi portal, kırmızı portal, turuncu portakal. Portakal mevsimi geliyor. Saçmalamayı seviyorum. Şaka bir yana: The Cake is A Lie

20081006

Something Secret Steers Us

Geçen de yine yeniden bir Soundtrack hayranı oldum. Genelde nedendir bilmem, OSTleri çok severim. Ister film olsun ister anime isterse de oyun... OSTler ilginç bir şekilde sarıyor beni. Mesela hangi tür müzik dinliyorsun diye soruyorlar: soundtrack deyiveriyorum artık. Gerçekten de güzel oluyorlar. Bunların en yeni örneği kanımca--düzeltme-- benim için en yenisi Half-Life ².

[Şarkıları ve ses efektleri yapan adama burada teşekkür ediyorum. Gözümde bir Yann Tiersen, bir Hans Zimmer oluvermiştir bi anda. Kendisini de aynı zamanda şarkılara verdiği hoş isimlerden dolayı da kutluyorum.]

Half-Life ² demişken, harbi sardı kitap okumak film izlemek gibi bir şey oldu. Boş zamanlarımda HL² oynayıp çekirdek çitliyorum. Alyx'i görünce heycanlanıyorum, aşık mı oluyorum ne.

Aşk dedim de: beyti olmuş 8,5ytl :(

20081005

Back To School


-Efet, okul açılıyor. Nerden mi bildim. Hayır akademik takvimle alakam yok. Okul açılıyor çünkü yapmam gereken okumam ve ödevim var. Ödevler ya da bilimum okumalar NŞA'da ne zaman yapılır, tabi ki okul açılmadan önce di mi? Hı hı.

-Chuck Bass'i çok seviyorum, ama Chuck Bass gibi olamam. Bu bana göre bir meslek değil. Ya da bana göre bir insanlık değil.

-Chuck Bass insan değil diyenler dışarı.

-Ted Mosby bu sezon bizi eşiyle tanıştıracak diyenler ellerini kaldırsın.

-Uff okul açılıyor kapansa da okul açılsa: Malum gelecek dönemi iple çekiyorum.

-Hı hı gelecek dönem Viyana'yı kuşatmaya gidiyorum.

-Atacak kuş kalmamış diyorlar, malum küresel ısınma.

20081002

I kissed a girl

Gözümü açtığımda bir şeylerin yanlış olduğunu anlamıştım çoktan. Bir kere çorabımın teki yoktu. Ayağımla yatağın içinde aradım fakat bulamadım. Boğazım da deli gibi yanıyordu. Başım ağrımıyordu tamam onda sorun yok ama bir önceki akşama dair hatırladığım tek şey minibüse binmemdi, bir de tuvalette kendime 1 snlik gelmem. Tabi olayı anlamak için bir sakıncası yoksa "önceki gece"yi anlatmalıyım.

Önceki Gece

Ya da diğer adıyla Turkish Night. Mevlana gösterisinden sonra ufak bir halk dansı sonra da göbek dansı olacaktı. Öyle de oldu zaten. Ardarda gelen rakı shotlarından sonra(rakıya su katmam arkadaş) kendimi düğün halayın ortasında buldum. Halk dansının özeti bir kızla bir erkek evlenecek fakat kız sonra başka bir erkekten hoşlanacak ama çok mutlu olacaklar, bu mutluluğu da katmerlendirmek için izleyicileri de gösteriye katacaklar. Kattılar da. Çömelttiler bizi, hatunlar gelini seçtiler, gelin de ilk damat adayını. Adam Japondu bence, Çin'li de olabilir, ama kısaca adam çelimsiz biraz. Böyle erkek dansçılar bir kaç güç gösterisi yaptırdılar, damat seçmek için yani. Tabi bizim Japon yapamadı, sonra bir başkası seçildi o da olmadı. Ve en sonunda göz göze geldik, şuh bir el hareketiyle beni yanına çağırdı. Dansçılar bendeki potansiyeli görmüş olmalılar ki takla attırdılar bana! Ama attım, herkes alkışladı falan. Bir numara bendim o gece, ve tülü kaldırıp gelini öptüm. Hı hı.

Önceki Geceden Bir-İki Saat Sonra

Benim için hiç bir şey ifade etmeyen bu saat aralığından önce hatırladığım tek şey minibüsten inişim. Ama ne inişmiş, sarılmalar, öpmeler, şarkı söylemeler. İlginç bence insanlar kandırık yapıyorlar. Ben eminim direkt yatağa gittim. Ama herkes inkar ediyor. Ama haklılar da, bi kere o klozetle neden yüzyüze geldim? Ya da geldim mi? O 1 snlik rüya neyin nesiydi? Gözlüğüm neden olması gereken yerde değildi, neden yatağımda kitap buldum. Cidden o kafayla kitap mı okumaya çalıştım.(Oha!)

Sabah

Hayır cidden bir şey hatırlamıyorum. Resmen House's Head bölümünde gibiydim, birileri beynime elektrik sinyali yollamalıydı. Chase yardım et aslanım. Cidden hatırlamak istiyorum.

20080928

Havalardandır havalardan

Dün feci bir fırtına vardı, dün müydü aslında karıştırıyor olabilirim, cuma olması gerekiyor çünkü insanlar ofislerinde iş yaparlarken uçan kediler görmüşler. İlginç tabi ben de isterim ofiste çalışmayı. Kimine sıkıcı gelir tabi ama bilmem beni çekiyor. Ofis hayatı ilginç de olsa gerek. Bi nevi ilkokul gibi. Neden ilk okul derseniz valla hatırlarım böyle akşamları okulda ancak ilkokulda kalıyordum. İlk 3 sınıfı devlet okulunda okudum. Bildiğin öğleci-sabahçydım. Sonra kolej derken, ortaokul lise derken tüm gün okula alıştım. Ama akşamcı olmanın verdiği, saat 6da yollarda olmanın verdiği hazı unutamadım. Hani İstanbul trafiği bi farklı oluyor. Ya da Istanbulun kendisi farklı en azından tüm gün dersin olmuyor, olsa da o trafiğe kalmıyorsun. Negzel şey bütün gün ofiste tıkır tıkır klavye sesinden sonra trafikte korna sesi. Ya tamam ben de tercih ederim börtüyü böceği ama onlar da sıkmayacak mı yeri gelince. Ben sıkılmam şahsen, sıkılmama gibi bir özelliğim var. Hoş sıkıldığım da olmuştur ama çok nadiren. Bir filmde, bir toplantıda illa ki sıkışır insan. Ve kaçma ihtiyacı hisseder. Kaçtım mı, evet çok kaçmadım ama var kaçmışlığım. İlkokulda da kaçardı insan. Çok da zevkli olurdu. Vay be insan ilkokul diye bahsettiği kavramı özlüyorsa yaşlanmıştır bence. Yaşlandım mı pek sanmam, ama 6-7 ay önce sinemadayken çocukların Léon diye "eski" bir film var demeleri."eski"yi tırnak içinde vurgulamaları ve 4 kişilik veletlerden başka kimsenin bilmemesi. Yani aslında onlar da haklılar ben mesela Birkaç İyi Adam onlarca kez yayınlanmasına rağmen izlemedim hiç. Olur böyle şeyler, insan diğerleriyle insan.

Ve...
Ekim daha gelmedi, yani Eylül bitmedi. Kasıma daha aylar var. Kasım bana Aralık'ı çağrıştırır ve bilmesem de görmesem de göze çok hoş gelen kar-buz-çam ağacı-eldiven-kardanadam ve Kıristmas etc etc.

Dün mp3 çalarımda(iPod değil) La Valse D'Amelie çaldı. Hiç beklenmedik bir anda. Bu şarkı benim için bir ilham kaynağı olmuştur hep. Fakat dün içime bir sıcak çikolata misali girdi dün. Böyle herkese sevgiyle bakmama. Sisler altında olan Boğaz'a gülümsememe, şoför amcaya selam etmeme dünyaya sırıtmama sebep oldu. Halen dinlerken aynı hissi sağlıyor. Biliyorum daha vakti gelmedi Amelie izlemenin. Nasıl ki Love Actually kışın izlenirse, nedendir bilmem Amelie de güz kışa dönmeden izlenmeliymiş gibime geliyor. 1 ay sonra, aynı yerde aynı konu hakkında konuşmak üzere.

PS: Şu birkaç günde olmam gerektiği yerde olmayacağım, döner miyim bilmem ama diyecek bir sözüm var: The right man in the wrong place can make all the difference in the world.

İyi güzler.

20080926

Ben şey etmiştim de şey olmadı bu sefer. Yoksa...

(Aslında kaytarmalık falan yapmadım yazdım bir şeyler. Ama sonradan sildiriverdim. Melankolik havamı yansıtıp insanları üşütmek istemedim. Melankoli diyince aslında aklıma gri, soğuk, betonarme ve Orhan Pamuk geliyor. Aslında kendim gelsem yeridir. Melankoli benim diğer adım. Evet Mustafa Melankoli Özer'im ben. Hı hı o benim.)

Açıkçası bugün oturduğumda geçen gün başımdan geçen komik biraz da trajik bir olayı söyleyecektim. Aslında trajik değil, trafikte geçtiği için konuyu trajik gösterecektim. Ama yapmadım. Bi kere başrollerinde ben vardım olayın. Sonra da teyze vardı. Teyze dedin mi duracaksın arkadaş. Teyzelere ayrı bir otobüs verilmeli bence. O zaman bu tür vakalar gerçekleşmez, yer vermek zorunda kalmayız. Yer verince ellerindeki çantalarını bizim zavallı ayaklarımıza koymazlar ve sonuç olarak da bize minnet göstermek zorunda kalmazlar. Yani bunu bizzat söylemek istiyorum, gereğini yapın lütfen.

Hmm hmm.

20080910

After After Shave


Yok ya banyo çıkışı bi de sakal traşı oldum, cillop gibi olmuşum, vazgeçtim. Her türlü güzelim ben: yeterki jöle olmasın.

Hı hı evet.

Bi de bugün ilginç bir deneyimimi paylaşayım: berberde çocuk gene sordu sakal traşı olsun mu, ben de yok dedim kalsın dedim. Aradan geçen 10 dakikalık süre zarfı sonunda eline aldı alkollü pammuğu çaktırdı kibrit, gezdirdi yüzümde. Hani bu da küçüklüğüme dair büyüklük sembollerinden biriydi, yani sorsa elleme derdim ama içten içte seviniyorum kıh kıh kıh.

After Shave

Çok ama çok sinirliyim. Hani dünya Atlas Deneyinden sonra hala yerinde duruyor. Gitmesine bi diyeceğim yok da kırk yıllık geleneğimi bozdum biraz ona kırgınım. Efendim yaşım 19 olmakla birlikte yaklaşık 6 yaşımdan beri düzenli olarak gittiğim bir berber var evimizin yanında. Orada hani tanıdık var ehi ehi diye hep orada kestirirdim. Her severinde de saçıma şekil vermeye çalışırlar ben de berberden adımımı atar atmaz bozardım o şekli çünkü sevmem.

Aslında benim derdim budur. İnsan oğlu kısaca saç demiş ama kendisinin bir yaratık olduğunu var sayıyorum. Ya da ben öyle adlandırıyorum kendiminkini. Hatta en yabanından. Laf geçirilmez ona. Yani insanlar saç alt tarafı deseler de benim saçımla olan deneyimlerim biraz farklıdır. Hatta bilen hatırlar, bi eksterm kısalık bile yaşadım onla-cinnet dönemi diye adlandırılabilinir. Aslında benim problemim yok saçımla, uzasın gitsin. Her seferinde de uzasın yauv derim ama evdeki ulu güçler "git kestir ne o?" gibi beyin yıkama hareketleri peşi sıra beni rahatsız ediyorlar ve sonuçta onlar kazanıyorlar. Her seferinde de sıkılan üzülen ben olmuyor muyum, adaletin bu mu dünya?

Ki kesin karar almıştım ellemiyce saçıma diye. Bi kere herkeşler çok yumuşak der, oynayanlar vauv çok kolay şekil alıyor der. Alın sizin olsun ben veremiorum şekil. İşte bugün o gündür, dış mihrapların saçıma müdahele ettikleri gündür.

Açıkçası ben saçıma bir kere jöle sürdüm. Yani o da 10 yaşında mıydım neydim herkes sürüyordu diye. Sonra hiç beğenmedim. Bi de inat gibi berberler hep sorardı ilk başlarda sürelim mi bi şey ben de yok kalsın derdim. Derdim demesine de merak da ederdim nasıl olur diye.

İşin özü bugün, gittim berbere bizim eleman elini kırmış kesemiyor. 2. eleman da ortalarda yok kalakaldım ortada. Sonra kelleyi emanet ettik bi çocuğa. Başladı sohbete işte bıdı bıdı nerde okuyosun bıdı bıdı. Bi de ben bıdılayım dedim, sen yenisin galiba deyü, çocuğun dediği şey: Bugün başladım! Dumurluğumu pek belli etmesem de olur öyle şeyler diyerek devam ettim. Sonra sordu jöle kullanıyor musun diye ben de yok dedim. Ama işlemin sonunda boca etmesin mi başıma. Hadi ona da bi şey demedim ben de hafiften meraklar içindeyim. Ve sonuç : (

Kızgınım.

20080907

9.8

Siz hayatınızda hiç reddedemiyeceiniz bir teklif aldınız mı? Ben dün aldım. Yani ben almadım aslında Dr. Freeman aldı ama aldım!!! Şöyle ki Nihilanth'la amansız mücadelemden sonra etrafı kaplayan gizemli bir yeşil ışık beni transport etti. Ve adını bilmediğim, aslında daha sonra öğreneceğimiz G-man'la karşılaştım. Kendisini pek sevdiğimi söyleyemem. Ama Kara Şovalyedeki Joker gibi konuşması beni gece gece güldürmüştü.

Aslında oyun dünyası ile pek aram yoktur. Yani oynadığım ya da ne bileyim bitirdiğim video oynu neredeyse yok gibidir, çünkü bir şekilde sıkılıyorum. Yani nintendo'da Pokémon bitirmişliğimin yanı sıra, super contra'dan gayri nintendo oynu bitirdiğimi sanmıyorum.(sonradan aklıma geldi Nintendo Advance'te Metroid Fusion'ı bitirmiştim, ah Samus ah,サムス) Mario bile buna dahil, aslında prensesi kurtarmıştım galiba. Demek o da bitmiş. Ama gel gelelim PC oyunlarında vasatlığım söz konusu. Ha Nintendo dediysek tetris unutulmamalı. En güzel tetris Nintendo versiyonudur. Tekrardan PC'ye dönecek olursak, uzun soluklu oyndığım oyunlar AOE serisi olabilir, belki sonu gelmeyen Sims ve Simcity serileri ki bitmiyor kardeşim bitmiyor o oyunlar. Yani başlayıp bitmeyen oyunlarla ilgili güzel bir geçmişim vardı. Çünkü bazen belli bir süre sonra baymaları kuvvetle muktedir. Özellikle Save alamadıktan sonra bayan tekrar tekrar baştan görevi yapmanızı gerektiren Hitman 47den bahsetmiyorum bile, seriden soğumuştum. Kısacası oyun dediğin, kitap okumak gibi zevkli değil. Ya da film izlemek gibi. Yani sonunu aslen pek merak etmemişimdir. Ta ki düne kadar.

Peki dün ne oldu? Aslında düne kadar ne oldu diye sormak çok daha doğru olur.Çünkü bu bir süreç, ta 1998 yılından başlayan bir süreç. Hani bilmemek değil öğrenmemek ayıp derler ya, bence Half Life için bitirmemek değil, denememek ayıp denebilir. Yani ben derim. Tam sağda bana verilen "reddedilemeyen teklif"in yapıldığı anı görüyorsunuz. İşte G-man yalanaraktan, damağını şaplataraktan teklifini veriyor utanmaz. Ve biz de kabul ediyoruz. Etmesek çünkü kazanamayacağımız bir savaş bizi bekliyor. Büyük adam şu G-man bence ama biz daha büyüğüz.

Genelde bir şeylere puan vermek hobilerim arasındadır. Kendime mesela puan vermem NA gözükür, ailem de öyle ama bir kitap ya da bir film illa ki 10 üzerinden puanını alır. Örneğin: The Dark Knight 10 üzerinden 9.5 almıştır tarafımca ki neden Dark Knighttan örnek verdim derseniz çünkü 10 üzerinden verdiğim en yüksek not budur. Ve dün, Half Life bitti. Yani ben bittiğini sanmıştım. Aradan 10 yıl geçtikten sonra başladım ve bitirdim. Neden bu kadar uzun sürdü derseniz, daha ilk çıktığı zaman HalfLife:Uplink'i bitirmiştim. Demo versiyonu. O bitince bitti sanmıştım. Biraz da korkutucuydu. Bahanemi de bulunca hiç başlamadım dolayısıyla bitmedi. Ama kendinisinin bir hayatta kalma mücadelesi, bir puzzle-solving bir ne bileyim bir oyunda aradığım her şeydi ya. Biz ve diğerleri kavramı, sesler, müzikler, kurgu, "Forget About Freeman" oy oy oy.

Şu kahverengi görüntü ise "A battle that I have no chance" deyü adlandırmaktan hoşlandığım, görünce dumur olduğum, kaçmaya çalıştığım ama elden bir şeyin gelmediği andır benim ve Freeman için.

İster sonu olsun, ister hükümetin Black Mesa'daki olayı örtbas etmesi için çalışmaları olsun. İsterse de anlam veremediğim assasinleri olsun, karanlıkta çıkan headcraplarla oyun 10 puan almayı haketti, 0.1 puan kırabildiğim için, 0.1 puan da yapay zekanın bönlüğünden ama oyun 1998in yani o kadar da olsun. Ama bana bu entry'i yazdıran tek bir şey var o da, tamam uğraştın oyun bitti, e tamam oyunun devamının geldiğini de biliyorum ama oynamayı zerre düşünmüyorken, o arasıra çıkan ve oyun boyunca anlam veremedğim Status:Freeman, postmortem: hedehüdelerin aslında ne olduğunu oyunun sonunda anlamam, ve akabinde google'da The Orange Box'ı aratmam. Tamam oyun bitti de, bitmemiş. Bilmiyorum ben heyeca yaptım, belki siz yıllar önce bitirdiniz, ama ben ne bir filmde bu kadar korktuğumu bilir ne de bu kadar zevk aldığımı. Söylenecek söz yok. Gidelim Gordon. Hey Barney, kapıyı aç sende.

20080905

CERN

Takip eden var mı son gelişmeleri bilmem ama ilginç şeyler olduğu ya da olacağı kesin, ne mikro karadelikler mi, hem de bizim gezegenimizde. Abov, Half Life gibim. Heycan yaptım resmen elim ayağım titriyor bir şey yazamıycam. Siz bakın bence, araştırın. Güzel ya.

20080902

Afraid to

When I first saw you I was afraid to meet you.
When I met you I was afraid to hold you.
When I held you I was afraid to kiss you.
When I first kissed you I was afraid to love you.
Now that I love you I’m afraid to loose you.
__________________________________

Hayır yani kendimi biliyorum, evde oturunca böyle yazasım geliyor. Okulda ouff oluyor. Demekki olur da kitap yazacak olursa, evde oturacağım. Ha yukarıdaki şiir mi, geçiyodum uğradım copy paste ettim, aratsanız çıkar yani google'dan. Ama tamamı bu. Hani bir sürü şiir vardır, bazıları güzeldir de bu bi başka olmuş. Gudikliğe Ağıt diye Türkçeleştirmek isterdim.

O değil de bu ne biçim...(e tabi aradan 10 dakika sonra bloguma dönersem ne yazacağımı da unuturum) hah hatırladım o değil de bu ne biçim sonbahar ya. Böyle eylül mü olur? Bariz vucut ısımdan fazla ki sıcak geliyor hava. İster küresel ısınma diyin, isterseniz her bahar böyle oluyor diyin, öyle değil işte ısınıyoruz. Negzel di mi? Deniz suları sıcak sıcak olacak, yemek ısıtmaya gerek kalmayacak. Yek yeaa.

20080901

Somebody Watch LOST Season 5



Naber gudikler. Evet gudiksiniz, siz tam anlamıyla busunuz, şu aptal, blog demeye 5 şahit gereken internette yer kaplayan yere girdiniz. Niye girdiniz gudiklerim benim. Çünkü Çarli'yi gördünüz. Hayır buraya maymun Çarli'yi koysam da sizin için bir şey fark etmez, çünkü siz gudiksiniz.


Kendine gudik demeyen siz sevgili okurlarım. Merhaba. Siz gudik değilsiniz, olamazsınız. Yani genelleme yapmayım belki vardır içinizde gudikler ama öyle olmaya devam edin. İlginç bir şey yazı yazmak. Kalkıp Rusyadan, ne bileyim kainat güzellik yarışmasından ya da felsefeden bahsedebilirdim. Ki can sıkıntısından oturdugum şu bilgisayar masasında yazmıştım zaten ilk blogumu. Ne gudik yazılardı onlar. Bi de şimdi bakıyorum, asıl gudik ben olmuşum. LOST seven insanların mouselarıyla siteme tıklamalarından haz duyan bir gudiğim ben. Bigudiğim ben. Ey okuyucu sen bigudi nedir bilir misin?

Bigudi ardarda söylenince mantıksızlaşan bir kelimedir, öbek bile değildir, özünde gudiklik vardır. Gudiklik kötü bir şeydir, Bilge Adam da gudiktir, hatta en gudik o dur, gitmeyi düşünen varsa gitmesin, ona gideceğine bana gitsin o derece yani.
Gitmeyin BilgeAdam'a allasen, ne işiniz varki, gittim gördüm, düşük omuzlu, pis kafalı, düşük kapasiteli garip insanlar. Yani tabiki hepsi öyle değil ama, %90ı öyle.
Hı hı evet öyle.

20080831

Spanish is a sexy language but I'm the sexiest

Yani bir insanın kendi bir diller kıyaslaması komik gelebilir size, ama yapacak bir şey yok bence diller arasında en seksisi ispanyolca. Hani bu tamamiyle benim bakış açım, benim bakış açıma katılmak zorunda değilsiniz ama o Amerikalı sarı hatunlar var ya kanlarında İspanyolca akıyor, sonra bakıyorsun İtalya'ya, Latin Amerika'ya kanlarında İspanyolca var. Tam emin de değilim, "bi sitede" görmüştüm Arjantinli kızlar vardı, hadi kızları da geçtim erkekler falan ne bileyim bi cazibeleri bir seksapellikleri var kanımca.

Ve evet girip google'ladım İspanyolca konuşuyorlarmış. Hiç incelediniz mi ya da inceleme fırsatınız oldu mu bilmem ama For Dummies serisinden hafifçe İspanyolca kapayım dedim, aslında şu anda Cervantes'in dil kursunda olmam gerekiyordu ama fi nedenlerden ötürü namümkün oldu. E kendi kendime de pek öğrendiğimi söyleyemeyeceğim. Ama başlangıç sonuçta. For Dummies serisinin Ahmaklar İçin Türkçeleştirilmemesi beni çok üzdü bu arada. Yeni Başlayanlar için nerede, For Dummies, a reference to rest of us esprisi nerede!

Kendime gelince, İspanyolca konuşurken gördüm kendimi, hani böyle como esta, barcelona,espana gibi yer yer anlamsız kelimelerden kendimi soyutlayıp, sonu bella'larla biten bilimum ateşleyici lakırdı sarf ettim. Attachment olarak 19 numaralı bakışımı da kondurabilirdim ama katmerli bir hombre olmayı zamanı gelecek bir saman gibi sakladım. Tabi görecelik bir yana, teşhircilik bambaşka bir yana, utanmadan sıkılmadan bir internet sitesine küçük bir fotografımı yolladım. Sadece bazıları tarafından inkar edilen bir şeyin varlığını kendime ispatlamak için, ve kanıtladım, mutluyum. Belki süper kaslı bir insan olmayabilirim ama belirgin bir Adonis kasım var: So, who is the man, I'm the man! Who is the best, I'm the best

20080826

mittafa vs god

Eğer ben tanrı olsaydım, ki olmadığımı kimse ispatlayamaz, layığıyla olurdum o kesin. Bi kere insanlara bir şey vaadedip görünürde elle tutulur bir şey verdiğimi iddia edemem. Sonuçta facebook kriterlerine göre en iyi baba adayı(god, our father) ve en yardım sever insanım kendi sosyal çevremde. Yani tamam yardım istendiğinde elimden geleni yaparım ama sonuçta pufff, elle tutulur mu, pek sanmam. Gel gelelim liderlik işine, bi kere ağustos ayı benim için aslında çevremde benimle spesifik bir çok özellik taşıyan insanlar için özel ve önemli bir aydı. Secret diye vurgulanan evren çekimi ya da çekim yasası gereğince ağustosta bir öngörüde bulundum. Hayır yani öyle sallama da değil, daha yeni yılın ilk günlerinde çeşitli horoskoplardan da yola çıkarak bu öngörüyü söyledim fakat önemli bir nokta var ki gözden herkeslerce kaçıyor. Sonuçta zodyak sistemi gereğince gök yüzündeki yıldızların ve gezegenlerin konumu bizim geleceğimiz üzerinde etki sağlıyor. Tamam bir nebze mantıklı ve ispatlanabilirdir ama olur da ben dünya da değil de marsta doğsaydım, burcum gene mi zodyağın 10. evi, en mükemmel burç olan oğlak olurdu? Pek sanmıyorum açıkça, insanın da evrensel bir organizma olduğu gerçeğini düşünecek olursak, gezegenleri tanrısallaştıran eski uygarlıkları şu anda görememiz çok normal. Aynı şekilde, her şeyin yaratıcısı olarak eğer, ne bileyim hayatın kaynağı olarak en basitinden güneşi gören o insancıklar, dostum tapındığınız güneş aslında evrende küçücük bir nokta. Yani, Borges'in deyimiyle sonuçta biz sonsuz olasıklı bir kütüphanedeki bir kitabız. Yani daktiloya maymunlar rasgele bassalar aynı kitabın oluşma ihtimali bitabii var. O zaman elbette insan dediğimiz şekilde insan başka bir güneşin etrafında var. Tabi ulaşması ya da iletişim eksikliğimizin olması da çok mantıklı sonuçta bu düşük ihtimalin gerçekleşmesi çok küçük. Ama yok değil. Gel gelelim, ağustos ayının vahammiyetine: Yıldızlardan yola çıkarak vermiş olduğum öngörü aslında o kadar da fos değil bence. Kim ne derse desin pek değerli tarikatım(!)ın üyeleri neler yaşadılar bilmiyorum ama ağustos öncesi diye nitelendirebileceğim dönemde çeşitli kararlarını, geleceği düşünerek, ağustos odaklı yaptılar. Kim bilir evren dediğim yüce olgu belki de etkisini göstererek belirli bir tampon görevi üstlenmiştir. Bu bağlamda doğru zamanda doğru yerde olma kavramı geliyor ki, tam anlamıyla olduğumuz yer bulunmamız gereken yerdir. Fakat evrene karşı çıkar, ve bulunmamız gereken yer yani evimizden dışarı çıkmaya çalışırsak, bu sonun başlangıcı olur. Peki son nedir? Son elbette bir şeylerin başlangıcı olabilir. Sonuçta gece gündüz, Ra'nın Seth'i her gece yenmesi, Thor'un çekicini geri kazanması gibi devri-daim olaylarında ister mitolojik(mitolojinin kaynağı evrenin, doğanın tanrısallaştırılmasıdır) bir sonun başlangıcı takibidir. Kısacası, burnumun ucundaki hücre, aslında bir dinazorun kuyruğundaki hücrenin ta kendisidir, en azından yapıtaşları ya da legoları! sabittir. Peki o zaman değişmeyen tek şey değişimin kendisidir sözü ne ayak? Burada tekrar kendi düşünce sistemimden bir örnek vermek istiyorum: Buradaki olay ise insanın değişemeyeceğidir, her ne kadar aynı nehirde 2 kere yıkanamasak da- çünkü ne ben o andaki benimdir, ne de nehir o andaki haliyle nehirdir- aslında olaylar değişmez sadece gelişir. Bu gelişim iyi yönde de olur kötü yönde de. Zaten hayatta kalmak için iyi yönde gelişim olması gerekmektedir. Fakat gelişen(evrenin pozitif yönde ilerlediğini düşünecek olursak ve sonuçta evren uzaklaştıkça soğukluk artıp büzülerek tekrar küçüleceğini düşünürsek) belirli bir noktadan sonra evren küçülecek yani olması gereken yönde olmayaya başlayacaktır. Ki bu da evren için sonun başlangıcı olacaktır. Yani evren +gelişmeye değil - gelişmeye başlarsa sonu yakındır.

20080822

Fırat

Tag beni

-Müzik zevkim bir anda nasıl değişti ben de anlamadım. Resmen cıstak müzik dinler oldum. Herhalde Katy ile Timbaland sayesinde.

- O değil de ağustos çok mu hızlı geçti? Yani anlamadım nasıl geçti. Olimpiyatlar sayesinde olsa gerek. Bi de biz de makroda rekor kırdık di mi, ortalama 10! bkz:(ortalama 10)

-Dizi izliyordum kaldı öyle ortada hiç hoş olmadı House'u olan var mı?

-Dizi dedim de House'un son bölümü kralmış diyorlar, acaba cidden kral mı merak ettim.

-Yaz dönemi de bitiyor, bugün Uluğ Çapar ile Cem Güneri'yi gördüm yemekhanede, Uluğ Çapar bir şeyler anlatıyor şortlu Cem Güneri de pür dikkat dinliyordu. Şimdi napıyorlar bilmiyorum.

-Bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğim demiş filozof ne güzel demiş.

- O diil de Sofie'nin Dünyası güzel bir kitap.

-Bitti.

20080808

08.08.08

Ben bunu yazabiliyorum çünkü ben yapabiliyorum.

20080801

you know you love it:youtube

İşte son dönemlerde tüm mesele bu idi, ktunnel gibi siteler üzerinden aktarım yaparak girmek ya da dns ayarlarınızla oynamak vs. Ve sonunda en nefis ve hızlı çözüm donanım haber forumlarında görüldü, görülmüş.

Alın size evdeki malzemelerle yapabileceğiniz hızlı bir tarif;

Başlattan Çalıştıra tıklayınız ve aşağıdaki satırı olduğu gibi yazıp enter tuşuna basınız.

C:\WINDOWS\system32\drivers\etc\hosts

Entere bastığınızda Birlikte Aç penceresi çıkacak. Pencereden Not Defterini seçiniz ve açılan Not Defteri penceresinin en alt satırına aşağıdaki satırları yazınız.

208.117.236.70 youtube.com
208.117.236.70 www.youtube.com

sonra kaydedip çıkıyoruz ve evet yutup çatırt diye açılıyor.

Hazır bu kıyağı yapmışken bir ikincisini daha ekliyim iyiden iyiye prim yapayım, hepimizin sevgilisi olayım. Guinness rekorlar kitabına bir günde en çok indirilen dosya rekorunu kırarak giren Firefox internet tarayıcınızı hızlandırmak için yapabileceğiniz birkaç küçük ayar var. Evet denenmiştir ve kesinlikle sayfaları daha hızlı açıyor efendim. Ahanda ayarlar aşağıda;

Öncelikle Firefox’u açıp adresi yazdığımız kısma about:config yazıyoruz, ardından çıkan listede aşağıdaki satırlara geliyoruz ki zaten alt altalar, sonra değiştiriyoruz sonra da kapıyoruz efendim, 30 snlik işle müşteri memnuniyeti garantidir.

network.http.max-connections 30 to 96

network.http.max-connections-per-server 15 to 32

network.http.max-persistent-connections-per-server 6 to 8

network.http.pipelining false to true (bu true olayları için false olan satıra 2 kere tıklıyorsunuz değişiyor kendisi)

network.http.proxy.pipelining false to true

network.http.pipelining.maxrequests 30 to 8

network.http.pipelining.ssl false to true

network.http.proxy.pipelining false to true

Afiyet olsun.
XOXO

20080706

ben var melez sevmek


Daniel RadcliffeHalf-Blooded Prince'in trailerı çıktı mı tam bilmiyorum fakat, IMDB Harry Potter'ın bu yıl sonuna doğru çıkacak filminin fotograflarını siteye koymuş. Valla ne yalan söyleyeyim şu afiş bile o hüzünlü günleri bana hatırlattı. Spoiler verme endişesinden uzak, hatta spoiler yeme ihtimali olan insanları kınayarak Dumbledore'u hatırlar, saygıyla anarım şu an. Tabi J.K. çok söz söyledi Dumbledore'un ardından ama saygımdan zerre partikül eksilmedi. Ama şu mağara önünde neler olacağından habersiz duran Harry...

Bilmiyorum fakat ben Rowling'in yerinde olsaydım seriyi cidden devam ettirdim. Yani açıkçası Melez Prens seri içinde favorilerimdendir. Yani son kitapla araya ben en az iki kitap daha sıkıştırırdım ama gel gör ki olmadı, resmen altın yumurtlayan tavuğu kestin. Hoş ömrün boyunca yetecek paraya sahipsin takdir ediyorum. Hatta İngiltere, Birleşik Krallık'ta neredeyse senden zengini yok ve bunu dipteyken başardın, cidden tebrik ediyorum. Aslında tam bir Secret örneğisin. Hatta uzaktan The Secret kitabını yazan kadına da benziyorsun. Harry, sende de Frodo tipi var hani.

Neyse bakalım, Melez Prens film olarak bize ne vaad ediyor, ne göreceğiz. Hepsi kasım 2008de.

PS: Açıkçası ben de şaşırdım Daniel Radcliffe'i öyle görünce.

20080705

Haydi koşalım!

Etkinlik:


Nike+ ile 31 Ağustos 2008 günü Boğazı bir uçtan diğer uca geçmek, hem de koşarak. Evet bahsettiğim HumanRace. Yaklaşık 25 şehirde, milyonlarca insan koşacak. Ne için mi? Herkesin farklı hikayesi olacak. Ben Beyti için koşacağım. Tabi beyti kavramsal olarak sevdiğim her şey aslında. Yani senin için de koşacağım, senin için de, senin için de. Tabi kayıt olmak, numara almak lazım. Üşenmezsem t-shirt'üme bastırcam. Ayrıntı: :)



Haber:



Son 25 yılın en iyi 50 oyunu açıklanmış. Birinciyi söyleyecek değilim tabi ama ikincinin The Legend of Zelda: Ocarnia of Time olması beni hayal kırıklığına uğrattı. Listenin tamamı için: :)



Fakat gördükten sonra hak veriyor insan. Bunun dışında listedeki ilk 4 oynu oynamış olmanın verdiği tad mükemmel. Henüz alt yapı yetersizliğinden dolayı elime alamasam da Guitar Hero bence benzeri olmayan bir oyun.



To Do List:


-Cnbc-e tekrarlarını yayınlıyor da izlememek ayıp olur. How I Met Your Mother (Hev yu met Ted?) haftaiçi hergün tekrar bölümleri ile saat 19.30'da Cnbc-e ekranlarında.

-Konu dizilerden açılmışken, denenmesi gerek bir başka dizi: Less Than Perfect
İzlerken bir çok kez sabah egzersizimi yaptığım için kahkahalardan yere yapıştığım güzel,komik ve izlenmelik;sadece izlenmelik ve güne devam etmelik müthiş dizi. Saat 10'da TNT'de.

-Biraz da gezi: Sabah TV ekranlarında gördüm. Çağatay Yolda programıydı sanırsam. Ankara, Beypazarı'na gidilmesini en azından havuçlu lokumundan ve favoriğm Beypazarı Kurusundan yemeyi öneriyordu. Beypazarı Kurusu mu nedir? Bi kere enfes ve muazzam dayanıklı bir hamur işidir. İçinde süt, hamur ve tuzun yanı sıra tarçın gibi envai çeşit hafif baharatıyla müthiş tad. Biraz kuru ama olsun o kadarı. Biraz havuç suyuyla o da gider. Onun dışında noter onaylı 80 katlı baklava ve nicesi Beypazarı'nda. Gitmeli, yemeli, gezmeli.

20080704

Kirli Pati ve Counter Oynayan Çocuklar a.k.a Ayışığındaki Sarıkızlar

Gayet sinir bozucu bir durum. Sürekli abi abi mouse ayarı abii abii çıkmıyor ya. Abi kursana. Ühüüü:(bildiğin işkence. Ogan counterı kurdun mu? Fahriiiii gel lan half life'a. Şifresi de var, şifre ne, cvb.
Güzelim tatilin içine edildi sanki, dün akşamki bildiğin vanilya gökyüzü durumundaydım. Hava resmen o renkteydi. Bir blog yazalım dedik başım ağrıdı zaten insanlar sürekli abi ne zaman kalkacaksın diye soruyorlar. Son yarım saattir farklı insanlara 5 dakika kalırım diyorum. En azından öyle sanıyordum meğerse son 5 dakikadır farklı kişilere 5 dakika diyormuşum. Hazır yanımdaki çocuk da bölgesinden çıkmış ben de havuza indiregandi yapayım :D

Neyse şu yukarıdaki saçmalıkları göz önünde bulundurmazsanız 2 güzel haberim var. Birincisi okuldan c/p:

Primary Curriculum Program:
BA-Economics
Admit Term:
Summer 2007-2008
Admit Type:
Internal Transfer

İkincisi blog'uma teklif geldi. Medya kuruluşlarından ismini vermeyeceğim bir tanesi talipmiş. Nesine anlam veremedim ama bir kaç ay özelleştirme güzelleştirme çalışması yapacağım.
Bilginize :)

20080605

Aşk arada bir kaçızlamaktır

Bir çoğunuzun sen işine bak,biz işimize bakalım dediğinizi duyar gibiyim. Evet haklısınız özellikle istatistik sınavım varken gecenin anlamsız yazıları bu yazıların ne anlamı var?

Kesinlikle çok haklısınız ama elden ne gelir a dostlar. Dün rüyamda Liv Tyler'ı gördüm. Evet evet dün, hatta bu sabah onun beni öpmesiyle kalktım. Gölgeyele'yi Kara Kapı önünde kurtarıp Frodo'yu Mt.Doom'un tepesine çıkardıktan sonra Arwen geldi ve bana sarılarak kanımı dondurdu. Fakat, ansızın Aragorn çıkageldi. Elimden Arwen'i alıp kaçızladı. Evlendiler zaar çünkü kadim dostum Gandalf yıllar sonra soylarının solduğunu söyledi bana. E haksız da değildi çünkü ben Elf diyarının en soylu Elfiydim öyle değildim ama rüya benim sonuçta her türlü yorumlayabilirim. Arwen'ın acısı yüreğimde istatistik çalışırken Beyti'yi aradım. Birlikte çok güzel yemek yedik. O anlattı ben dinledim. Hiç bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. E küs vedalaşamazdık. Okul sonu yaklaşıyor diye hissettiklerimi anlatacaktım ama 3 aydır hiç görmemiştim kendisini hatta şubattan beri. Ama Beyti hiç değişmemişti. Değişmiştir sandım ama değişmemişti. Hatta daha da güzelleşmiş. Katığı artmış enfes bir şey oluvermişti. O da beni hiç değişmemiş buldu. Aramıza girecek bir Aragorn da yoktu. Artık ne olur bilmiyorum ama çalışmam gerektiği, çalışamayıp istatistikten kalırsam okulun uzayacağını bana hatırlattı ve birbirimize iyi bir tatil dileyerek ayrıldık. Artık neler olacak zaman gösterir. Zamanın göstereceği diğer bir şey de istatistik sınavı. Kaçızlamalı anlaşılan.

<3

20080604

Arrrrr!

lost


Çok sinirliyim bugün. Blogumda bir kaçgündür giren sayısında manyakça bir düşüş olmuş nedenini de buldum söylüycem. Ama bu hırsızlık bu kepazelik olayını nasıl bulduğumu söyleyeceğim. Her zamanki gibi blogumu kimler okumuş kaç kişi gezmiş google'dan hangi kelimeler aracılığıyla aratmış diye dolaşırken bir de ne gördüm sevgili okuyucularım benim? Uluğ Çapar diyince türkçe google'da ilk sayfada çıkıyorum. Kendisi bunu bilse neler olur kim bilir heleki finali bu haftasonu olunca. Neyse dedimki aa ilk sayfada çıkıyorum dur bi de lost diye aratayım dedim. Baktım benim blogumdan alınmış, resmen çalınmış bir fotograf ilk sayfada durmakta. Halbusi orada benim olmam gerekti. İşbu olunca bende misilleme yapma kararı aldım bi kere kınadığım hareketler bunlar e ne güzel duruyordu kalkıp dandik bir lise forumuna çormanın alemi neydi sonuçta googleda lost diyince çıkıyordu. Gençler biz de zamanında forumlarda moderatörlük yaptık hatta bizzat ben kendim bizim lisenin forumunda sonra ne bileyim irc'te falan mod oldum. Aşın bunları yav. Geçici heves, bireyselci yaşayın yoksa foruma girip spoiler veririm. Ama elimde daha iyi bir silah var o da Kate'in resmi. Neyse ki koydum yanına da John Locke koydum ki bilsinler bu işler nasıl dönüyor.

Tabi sinirimin kaynağı odada Ice Tea'nin tükenmesi, istatistik sınavı ve bilimum rapor varlığı olabilir ama gece genç nihoha. Kendisini hastalıktan kurtarmaya çalışan Osmanlı İmparatorluğu gibi bloğumu aktif hale getirmek istiyorum. Biliyorum o zilyon kişi içersinde, sizin gibi bu nadide satırları okuyan seçkin kişiler yok. Hepsi "ahua ahua komik lan" ya da "ohaa karıya bak diyen" belki hayatlarının hiçbir kısmında beyti yememiş insanlar. Beyti dedim de bugün buluşcaz kendisiyle zaten saldım bu aralar dün bir kutu pişmaniyeyi indiregandi yaptım mideye. baktım hazır işler çığrından çıkmış okul tatile girmeden bi göreyim kendisini. Çok sevgilerle.

20080519

Withdrawal


Offf off Albay Sanders, hepsi senin suçun. Hayatımda hiç bu kadar tavuk istememişti canım. Deli gibi, bir manyak gibi adeta yüzyıldır aç kalmış bir yaratık gibi canım tavuk çekiyor :( ah beyti ah sen böyle değildin, sevgili arsız beytim benim. Ama o biscuits... düşünmemeliyim. Bi kere kendime tavuk yemeği yasak kıldım. Evet bu kılma işlemini bizzat ben yaptım çünkü tavuk yiyince tavuk gibi tırsak oluyorum. Sen Fenerbahçe uçurtması uçurmaya çalışan insan sözüm sana sen de yeme alışkanlığını değiştir bence çünkü B5 yurdu ile üniversite merkezi arasındaki düzlük ve bir o kadar da egzantirik bir yerde zevk alamazsın bi kere. bak gene gitti monitörümdeki görüntü. Ah benim biricik emektar bilgisayarım. Sen olmasan bu satırları nasıl yazardım, yazardım aslıda gene abartmaya gerek yok. Neyse açım ve canım koskoca bi bucket çekiyor deliler gibi. Tek başıma oturup yerim,sonra da uyurum ama yapamam. Bi kere tavuk yememem gerekiyor, sebze de yememeliyim o zaman ot olurum, balık hafızama kötü geliyor, ah beyti ah. Çok özledim seni.

Geçenlerde umarsızca ve amaçsızca İstiklalde dolaşıyordum, aslında olaylar İstiklalden de öncesine her şey Haydarpaşa Garından bindiğim Eminönü motoruyla ilintili. Fakat nasıl orada o motora bindim hiç bir fikrim yok. Güneş Kuzguncuktaki evlerin camlarına ateş gibi düşerken beni hapşurtuyor bir de. Hapşura tıksıra biten ufak Boğaz yolculuğu sonunda kendisini bir hamamböceğine dönüşmüş bulan Samsa gibi ayaklarım üstünde durmaya çalıştım. Baktım Galata beni selamlıyor dur bi elini sıkayım diye yardırmıştım ki, hep varlığını bildiğim fekat binmemin hiç mümkün olmadığı Tünel'e girdim. 4-5 dakikalık kısa yolculuğum sırasında 5 dakika sonraki Shuttle yetişmemin planlarını yaparken, karşımda belirivermiş olan tramvaya bindim. Hola hola, senior sesleri eşliğinde turistik bir gezi yaparken, sokakta bi tip gördüm. Bordo'da tanıştığım Barış değil mi bu, bak kerataya gelmiş de benin radarıma girmiş. Full House vari bir atraksiyonla tramvaydan atladım ve Balık Pazarı girişinde Barış'a high five çektim. Usta çek ordan bi Kentucky menü büyük olsun. Olmasın olmasın.. Beyti, beytii. Nerdesin?

20080511

DARKO

İlk gördüğümde dün inanamadım; yalandır dedim. beyazperde.com'da gördüm yok yav dedim. ek$i'de entry gördüm imdb'de arattım ve inanadım. Geliyor: s.DARKO geliyor. Amanin, yani güzel filmdi yani zaman mekan etc etc. de uu beybi heycan yaptım bi kere kız kardeş falan acaba Donnie'yi görür mü, tavşan hala aynı tavşan mı? Lost'ta Desmond sevdiceğine kavuşabilecek mi? Penny için şöyle böyle diyorlar. Bugün Beşiktaş'a bi quest için gittim. Hani hatırlarsınız belki, böyle rengarenk halkalardan olurdu böyle şıkır şıkır sallanırdı bilezik gibi bi oyuncak vardı. İşte onu aramak için çıktım yola. Aslında onu aramak için değil uyandım ve hmm Taksim'e bi gideyim dedim. Sonra yolda Beşiktaş'ta inerim bişeyler yaparım diye düşündüm. Öyle de oldu zaten, direkt bi ara sokağa girdim. Açım ama gitmem gerektiğini hissediyordum. Bi anda küçüklüğümden gelen bir koku sardı etrafımı. Açık şampuan olabilir, şekerleme olabilir belki ikisinin de karışımı. Ne oldugunu incelemeden yola devam ettim. Baktım bir oyuncakçı önünde bi kız dikilmiş bana bakıyor. Hani kaldırım zaten sıkışık, geçmek mimkin değil. Bi de dikilmiş. Güzel kızdı vesselam da içimdeki ses gir içeri dedi. Girdim efem. Birazcık sessiz sedasız ilerleyince, 2 yaşındaki kızına oyuncak arayan hanıma selam verdikten sonra aklıma o oyuncak geldi. Ben böyle küçüklüğümüzde vardı,rengarenkti, hışırdardı. Bilezik gibiydir derkene adam görevliye seslendi, friskelerden versene diye. Friske olmayabilir, çok hızlı ismini söyledi ama neyse friske diyelim, onlardan bi tane verdi. Fekat ben iki tane aldım. Böyle ellerimde dolaşırken, o girdiğim ara sokaklarda gözüme batan bir çantacıdan çanta alıp, içine attım friskeleri, çünkü elimde komik gözükmekteydiler. Açım hala ha, ne yesem diye bakınırken girdim bi migrosa üç beş bir şey daha aldım. Baktım halen açken Barbaros Hayrettin bulvarında Kızılay kan topluyor vereyim dedim. Bi kuyruk bi bürokrasi sormayın, üşendim. Neyse kan verme konusunda kendime cesaret toplayım diye, oturdum o müzenin karşısındaki topların bir ucuna. Otururken öyle topun üstünde gene böyle LOST tarzı flashbackler gördüm, ki bu ara çok oluyor. Aman dedim, kalk dedim kendime yemek alayım. Girdim hemen karşıdaki KFC'ye bir Kentucky menü aldım. Beytiden sonra KFC'nin biscuit'i ile kaçamak bir ilişki yaşadım; saklayacak değilim, ama aradaki mesafeden ötürü pek yakınlaşamadık. Neyse menümü aldıktan sonra aşağı indim. Hınca hınc dolu olan üst kata inat, aşağı katta 3-4 çift vardı. Biz de biscuit'le onlara hunharca bir bakış atıp, bim bam bom çatlasın düşmalar şarkısını söyledikten sonra yemeğe devam ettik. Yemeğim biter bitmez hiiiç konuşma yapamadan beklemesiz kalkınca sanki yadırgandım ama napalım acele etmem gerekiyordu. BJK ve GS maçlarından dolayı şehir çok kalabalıktı ve A noktasından B noktasına gidebilmek için çok uğraşmak gerekiyordu. Hemen Gabriel Garcia Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık kitabını Alkım'dan istedim. Ama seçici davranarak ingilizcesi olsun dedim. Kadın o yok biz de dedi, ben de gazımı alıp, şansımı zorlasam ispanyolcasını bulabilir misiniz diye sordum. Şimdi ispanyolcamın Hola, quanta costa?'dan daha ileri gidemediğini varsayınca komik geliyor kulağa ama havamı bastım. Kabalcıda da farklı bi durum yoktu. En iyisi Homer'a para bayıp almak kitabı. Yürü yürü, ateşli BJK taraftarları eşliğinde Taksim'e gelip, direkt shuttle'a bindim. Yorgunum kıh kıh diyerek yattım uyudum. Aslında uyudum sandım ama sanju ni yonju ni seslerini duyunca kulaklarım dikildi. Hemen sormak istedim doko e ikimas ka diye ama yanında öğretim görevlisini görünce cevabın daigoku oldugunu anlamak içten-işten- bile değildi. Birden Kate çıktı karşıma Kate tamam hoş da ilginç bir şekilde aklımda Penny vardı ve koyu mavi bir gömlek giyiyordum. Yüzümü falan görmedim ama kanımca Desmond olmuştum, adada o sahil senin bu monster benim koşturuyordum. Bi anda dizimde bir elin varlığını hissederek şak diye gözümü açtım. Önce anlamadım ama okula gelmişiz "Kimlik" diyen amcayla tekrardan karşılaştım. Hebe hübe yorgunluk sarhoşluğundan ötürü olsa gerek yalpalayarak indim servisten ve şak odaya girdim. Sonra ne oldu tam hatırlamıyorum ama ben kahveye iniyorum dedikten sonra en son rerere rarara gassay gassay cimbombom dediğimi hatırlıyorum. Sonrası Darko'nun varlığını keşfetmem, bloğuma girmem ve yatmam. Off flashforward oldu bu da. buenas noches mina-san.

20080415

3438


Olayları çarpıtacak; yalan söyleyecek değilim. Tatilin vermiş olduğu miskinliğin etkisi ile öğlen kalkıyorum. Kahvaltımı yaptıktan sonra işim olmadığı içün olsa gerek tv başına geçiyorum. Yok öyle izlemek için değil, çizgifilmlerden ne varmış. Zaten çoğu sahneyi de ezbere biliyorum:) Zaten o saatlerde tvde ya çizgifilm olur ya da ekonomi-haber falan. Lakin bir Türkiye gerçeğini unuttum. Kadın programları diye tabir edilen ve toplumun incelenmesi gerektiği kanısında olduğum yegane oluşum. Türk işi Lost gibi ne bileyim. Böyle hiç ummadığım bi anda Dest-i İzdivaç diye kendi çapında insanları mutlu eden ne olduğu belli olmayan tırt bir programda gözüm kaldı.

Dest-i İzdivaç? Kısacası şu: 3438'e evlilik yazıp, bir boşluk bırakıp ismini falan yolluyorsun böyle şansın varsa çıkıyorsun sonra haykırıyorsun evlenmek istiyorum deyü. Arabası olan arabasını evi olan evini söylüyor. Oy oy diyerekten de evleniyorsunuz. Denenebilinir tabi. Şahsi izlenimlerimdeki notlara baktığımda geçen bölümde 65lik Yaşar Bey'i 55lik Naciye'ye yapcaz. Ya da tam tersi pek bilemem bu olayları, yalnız adam ciddi şekilde evlenecek 50-55 yaşında bayan arıyor. İşbu, Naciye 'Anım selam şekerim tarzında cilveli falan çıkışıyor. Sonra soruyor ev nerde diye falan. Yaşar Amca Tokat diyince o işveli cilveli kadın bi anda soğuyor, yok olmaz bu iş diyip gidiyor. E izlenesi. Tom ve Jerry bi yere kadar tabi.

20080413

"Baldız baldan tatlı" olabilirdi bu başlık; ama değil!

Efendim Kelly diye bi hocam var tanıyan tanır, tanımayan için de problem yok birazdan nasıl bir insan oldugunu anlayacaksınız. İnsanlık dersi diye tabir edebileceğimiz Humanities dersinde edebiyat, daha doğru bir ifadeyle fantastik edebiyatı inceliyoruz. Kelly- dersin hocası- bu derste öcüler böcüler balroglar elfler beklemeyin dedi. Dedi ama Beloved diye orjinal ismi olan ama Sevilen diye Türkçeye çevrilen romanın incelemesinde konu nasıl olduysa işte akraba evliliklerin yok yok akraba ilişkilerine girdi. Hani kastım emmoğlu naber değil daha bi çok "amca baba yarısıdır" tarzında sniff sniff cinsellik kokan ilişkiler. İşte Kelly işte bu noktada devreye girerek o süper Türkçe'si ile Baldız Baldan Tatlı dedi efenim. Ne güzel ne özlü bir şekilde söylediyse ben de size bi aktarayım dedim. "Baldis baldan tatli" dedi aslında. İşte, lakin kendisi Türkiye'de kalmak istemiyor e haklı da yani. Geçen günlerde İtalyan bir sanatçı öldürüldü ülkemizde. Hani otostop çekerekten Balkanlar sonra da Türkiye üzerinden Ortadoğu. Hani bunlar gelinlik giyerek geçtiler. Beyazlık,saflık masumiyet. Hani amaçları da barış, insanlık. Lakin Giuseppina Pasqualino di Marineo, Gebze'de ölü bulundu. Çıplak ve toprağa gömülü vaziyette. Efenim protesto ediyorum böyle insanlığı. Bu mudur insanlık?! Kendi çapımda kınıyor ve insanlık yüzüne bakamıyorum. Okulda öldürdüğümüz sivrisinekle bir sanatçı bir tutulmuş. En azından hatta sivrisineğe kimse taciz etmiyor. :(


Tüm içtenliğimle söylerim ki:

Turquia não é tão ruim
Turkije is niet zo erg
Turchia non è così male
Turquía no es tan malo
индейка, не так плохо
トルコはそれほど悪くない
터키도 나쁘지 않다
Die Türkei ist nicht so schlimm
La Turquie n'est pas si mauvaise
Η Τουρκια δεν ειναι τοσο κακη

Evet Türkiye güzel memleket. Ama insanları... Bunu bilmeye de gerek yok bazen. Aslında söylemeye gerek yok: youtube'a giren anlar. Sakın crazy dance in kayseri diye aratmayın. Onlar ayrı. : ) Bu gezegenden bile değiller.

20080411

bitsedegitsekdediydikama

Derin bir of çekerekbaşladım şu satırları yazmaya. araknafobia arka planda çalarken[arka plan dediğim de aziz semalarından] bahsi mevzusu olan olay şudur ki geçen haftaki is-ta-tis-tik felaketinden sonra bu akşam saat 17.40ta karar ekonomisi denilen disijın ikonomiks sınavım var. Komik mi ironik mi yoksa ikisi de mi değil bilemedim: saat 8buçuktaki uçağa 7bucukta biten sınavdan sonra yetişme telaşı. Oha lafa bak sen bana Müslüm babanın yadigarısın dedi. Hefet ilk defa dinliyordum bu şarkıyı baştan sona bi garipsedim. Shuffle olmadıgını anladığım kadarıyla şimdi de "kontör at sevgilim" çalıyor.
Off sıkıldım, çalışmam gerek diye erken çıktım dersten yaptığım işlere bak. :(
En iyisi ismimi google'a yazayım:P

20080409

... --- -- . - .. -- . ... / .- / .--. --- .-.. .- .-. / -... . .- .-. / .. ... / .--- ..- ... - / .- / .--. --- .-.. .- .-. / -... . .- .-.

20080330

Kimlik

Kimliğinizi görebilir miyim dedi karşımda duran adam, ne kimliği neden niçin, her insanın kimliği kendisi değil midir dedim ben de ama kendi kendime. Ne yani şu kart parçasını taşımayınca kişi kimliksiz mi oluyor, sen kimsin sorusuna illaki bir kart parçası ile mi cevap verilecek diye düşündüm akabinde de senin kimliğini görebilir miyim dedim sessizce hatta sen kimsin, nesin niye yaşıyorsun...Lakin yenilmiştim o an yenilmiştim. Çünkü kimliğim yanımda değildi. Ben kimse değildim. Görünmez bir insandım artık. Fiti fiti koşmaktan öteye yapabileceğim hiç bir şey yoktu. En azından kimliğim yoktu. Ama ben de yoktum artık. Koşar adımlarla bir ağacın arkasına saklandım. Saklanmama gerek yoktu halbusi, çünkü görünmezdim, görünemezdim. "Goruyorum ban sanı" dedi kadim bir ses. Önümde duran ağaç dile gelmiş aheste aheste benle konuşmakta. Sen kimsin dedi bana; ben mi, ben ben Kimse'yim dedim, o da " Kimse, kimse değildir" dedi gene o ağır zor anlaşılır ses tonuyla. Ama ama dedim. Karardı ortalık, ne oldu hatırlamıyorum ama uyuyakalmışım o ağacın dibinde. Hava kararmaya da yüz tutmuş. Evin yolu falan yok, bildiğin kayboldum, doğrulayım derkene fark ettim ki ağacın dibinde bir kedi olarak uyandım. Ne oluyoruz demeye kalmadan belediye görevlileri tarafında kovanlanmaya başladım, halen kimliksiz olduğum içün fiti fiti kaçıyordum. Derken yorulduğumu hissettim ve metal bir çöp tenekesinin içine kuruldum. Deli ziyafet vardı, balıklar muzlar, ekmek parçaları, puaçalar, beyti bile vardı. Yidim doydum, bi ağırlık çöktü. Yüzümde tebessüm ve yaladığım patilerimin düzleştirdiği tüylerin rüzgarla olan valsi vardı. Derken çöpte hain bir tıslama. "kimsinss?" Böyle bir ses ancak tek bir yaratıktan çıkardı. Biliyordum, türlü hile hurda ile beni öldüreceğini bildiğim için kanatlarımı olanca hızla çırptım. O da nesi!! Kanatlarım vardı artık. Anka kuşu ya da ne bileyim serçe falan olmak tabi ben de isterdim ama o kıymetlimisss seslerini artık duyamaz oldum çünkü büyülü bir vızzlama benim kanatlarımdan peydah oluyordu. Ben bir vampirdim, ben kana susamış gecelerin uslanmaz yaratığıydım. Ben ceketinizdeki kahve lekesi, ayakkabınızdaki yırtık, bilgisayarınızdaki virüstüm. Ben artık yeniden doğmuştum demeye kalmadan, zehirli bir duman kapladı 'halkın dört bir yanını'. Yoo yoo bunlar olamaz derkene, maskeli ve beyaz bir duman saçan belediye görevlisi makinayı durdurdu. Kaçacak yerim yoktu her yer beyaz dumanla kaplıydı ve bir adam koşa koşa bana geliyordu. Artık tam önümdeydi ve sordu, kimlik görebilir miyim diye. Gösterdim, gitti.

20080227

Ya teyze biz ikinci yılın sonunda seçiyoruz!




Prison Break bu sezon bitti dediler de inanmamıştım. Yani en azından 3. sezon bitti falan dediler ben devam eder eder diye avuttum kendimi. Boşuna avutmuşum yeni fark ettim. Resmi olarak duyurmuşlar bayağı önce. Üzüldüm. Hani ölmüşün arkasından konuşulmaz derler ya, bitmiş dizinin arkasından bence bayağı konuşulur. Yok konuşup can sıkcak spoiler vercek değilim. Sadece Lechero muydu neydi o kadar siyah bir insan nasıl mor bir gömlek giyer ona şaştım. Aslında adamın yüzünde de garip bir bakış var o da çok ilginç. Bu arada paylaşayım Lechero'yu google'layım dedim nahoş manzaralar çıktı. Yani internet is for porn olmuş yani.
Neyse mesele o değil, üniversitedeki 2.5'uncu yılım halen bölüme karar veremedim. Üretim diye girdim okula yok halen üretimci gibiyim ama her an ekonomiye kayabilirim. Bazen soruyorlar neden ekonomi. İsmi çok hoşuma gidiyor. Economics. Böyle komik gibi. Sonra parayla falan ilgileniyorsun. Hoş bir şey aslında. Gene de ne bileyim dar bir bakış açısına sahip oldugumdan ötürü olsa gerek ekonomici ne yapar ne eder bilmiyorum. Tek bildiğim iktisatçı diye çağrıldığı. Mühendis bey sıfatı ne bileyim güzel geliyor kulağa. Yani zenci bir insanın üstüne giydiği mor gömlek gibi bir şey ekonomi. Zenci olan ben oluyorum tabi bu durumda.

Düşünüyorum da böyle okulu ilk kazandığımda "ne bölümde okuyorsun yavrım" sorusuna 5 dakika açıklama yapardım. En sonunda öyle baymışım ki, 2 yıllık manifaturacılık okuycam diye kestirip atıyordum. Her halde o teyzelerin ahı tuttu, aklımda halen soru işaretleri mevcut. Aklımdaki başka bir soru işareti 200YTL'lik banknotların 2009da çıkacağı haberi. Sonra duydum ki madeni 1 ytller de kalacakmış. Neymiş şikayet gelmiş AB'den. Euro'ya benziyormuş. Yok efenim ne benzemesi, cık cık cık. Tamam birkaç kere ben de fark etmeden 2€ yerine 1 ytl kakalamış olabilirim ama tamamen dikkatsizlikten ötürü! :P Ne okuyum ben ya? Manifatura mı economics mi?

2006-2012

Hayır efendim bu kesinlikle ek$isozluk özentisi bir yazı değildir, sadece ucu kıytırık yerlere varan kendi öz inancımdan kaynaklanan bir bitim tarihi ve copyright mevzusudur. İşbu yazı burada olduktan sonra buradaki yazılar ve imajlar Birleşmiş Devletler İnterneti Koruma ve Geliştirme yasası altında ulvi haklar doğrultusunda korunmaktadır. Şimdilik buradaki yazılar, mittafa tüzel kişisinin okilovebeytiverymuch adıyla internete bir yansımasıdır ve bu yansımayı mittafa pek sevmektedir. Hatta bu tüzel kişi, artık tüzel olmakla kalmamakta, tüzel kişilikleri içermektedir, içerecektir, içermelidir. Eğer bu itirazınız varsa bi şekilde ulaşmanız pek tabii mümkündür. Süpaneke dinimiz amin